13 Aralık 2013 Cuma

Schiller'in Estetik Görüşü


Schiller'in bütün düşüncesinde ahenkli ve kuvvetli bir insanlık idealini, hümanizmayı adım adım oluşurken izlemek mümkündür. Güzeli insan yetkinliğinin şartı ve sembolü olarak ortaya koymuştur. Yani ideal güzellik, ideal insanlıktan gelmektedir.

İnsanlık nedir? Schiller insanlıktan ne anlıyor? İnsan ruhunda birbirinden ayırt edilmesi gereken iki temel içgüdü (instinct) vardır; biri duyusal içgüdü (instinct sensible) veya olaysal benlik (moi phénomenal) öbürü ussal içgüdü (instinct raisonable) veya salt benlik art arda gelişi ile kendini belli eden, zamanın ve mekanın göreceliği (relativité) içinde yaşayan insandır. Salt benlik ise, göreceliği aşan insandır. Bu, zamana bağlı olmayan ve yalnız kendi olan, olaysal varlığının değişikliklerine, değişmeden tanık olan ve onları biçime sokan, düşünen ve eylemde bulunan özgür kişiliktir.


Bu iki içgüdü yalnız birbirinin karşısında değil, aynı zamanda birbirinin şartıdır;

"Bir şeyin yalnız biçimi bizde düşüncelerden başka bir şey uyandırmazsa o şey cansızdır, soyuttur. Buna karşılık o şeyin yalnız yaşamı bizi duygulandırırsa o şey biçimden yoksun demektir, yalnız izlenimdir. Bir şeyin canlı olabilmesi için, biçiminin duygumuzda yaşaması, yaşamının da düşünme gücümüzde biçimlenmesi gerekir. Bir şey için güzel dediğimiz hallerde bu daima böyle olacaktır."

Bu iki içgüdünün, biri diğerini yok etmeden denge halinde kalabilmesi; duyusal içgüdünün dünya ile mümkün olduğunca çok sayıda ilişkiler kurarak, biçimsel içgüdünün yani kişiliğin de aklın çalışmasını mümkün olduğu kadar yoğunlaştırması ve duyusal içgüdü karşısında özerkliğini sağlaması suretiyle mümkündür.

İnsanlığın ideali, insan bütünlüğünün gerçekleşmesi olduğu kadar, ölçü ve uyum idealidir. Sciller insanın bütün yetileri arasındaki güçlü uzlaşmayı ancak güzelliğin başarabileceğini söylüyor. İnsan ancak güzel bir şey karşısında bulunduğu vakit insanlığının tam sevgisine erecek, kendisini tüm olarak insan hissedecektir. Yalnız güzelliğin etkisiyle iki içgüdüsü anlaşacak, duyguları düşünceleriyle; duyularının çıkarları aklının yasalarıyla uzlaşacaktır.
Güzellik, iki içgüdünün veya madde ile biçim arasındaki dengenin karşılığı ise de gerçekte tam bir dengeye hiçbir zaman ulaşılamaz; daima birinin ötekine üstünlüğü görülür. Güzel, iki biçim olabilir: Yumuşatıcı güzellik (beauté amollissante) ve erkel güzellik (beauté energique). İdeal olan ikisinin uyumlu bileşimidir. Böylece güzellik, duyuların insanını biçime, düşünceye; düşüncenin insanını da maddeye ve duyuların dünyasına götürür.

Schiller Kallias adını verdiği tamamlanmamış eserinde Kant'ın ahlak görüşünden hareket ederek estetik yargının teorik akıl alanı ile ilişkili olmadığını, çünkü estetik yargının mantıksal bilgiye dayanmadığı gibi ereksel (teleologique) bilgiye de dayanmadığını, pratik akıl alanına girdiğini; estetik yargının ahlak yargısı gibi, pratik aklın biçimi ile uyumlu olması gerektiğini söyler. O da Kant gibi güzel nesnenin yalnız biçimi ile hoşa gittiğini, bu biçimin ahlak hayatının ilkesi olan özgürlüğün sembolü olduğuna inanır.

Ahlaki amaç, güzelliği meydana getirmediği gibi güzelliği engellemez de. Ama güzel olan nesne, sanatçının o nesneye soktuğu din veya ahlak düşüncesine rağmen, o düşünceyi gizleyebildiği ve kendiliğinden doğuyormuş, o nesnenin tabiatından özgür olarak geliyormuş kanısını verdiği oranda ancak güzel olacaktır.

Bir sanat eserine güzel dememiz onda bazı nesnel nitelikleri bulduğumuz içindir. Bu nesnel nitelik de Schiller'e göre düzenliliktir (régularité). Bir nesneye güzel dememiz için, düzenliliğin kendi özgürlüğünden fışkırdığı ve kendi varlığının iç ilkesinden meydana geldiği izlenimini vermesi gerekmektedir. Böyle olunca iç varlık ile dış biçim arasında salt bir uyum var demektir. Bunun aksine, biçimin kavramsal ve mantıksal bir görünüm aldığı bütün durumlarda, güzellik olmadığı halde sanatsal bir biçim vardır. Bahçıvan bir ağaca, bu ağacın tabiatına aykırı olan top biçim verirse güzellik yoktur.

Aynı suretle bir yapının bütün bölümleri o yapının kavramından meydana geliyorsa, yapı düzgündür ve ihtiyaca uygundur; ama özgür görünüyorsa yani onun biçimi bir amaç olmaksızın kendisinden çıkıyor izlenimi veriyorsa ancak güzeldir. Bununla beraber bir yapı hiçbir zaman tam olarak özgür görünmeyecektir; çünkü kapılar, pencereler, şömineler onun hangi iş için yapılmış olduğunu her zaman hatırlatacaktır. Aksine hissolunmaz surette değişen yılankavi bir çizgi güzeldir, çünkü hareketin kendinden doğduğu, özgürce yapıldığı görünümünü vermektedir. Erdemli bir eylem, ancak güzellikle, yani özgürlükle sevimli olur. Eğer bu eylem ahlak yasasının baskısı altında yapılmış görünürse ona değer verebiliriz, ama haz almayız.

Özgürlüğe karşı olan her şey, yalnız güzelliğe zarar vermekle kalmaz, ahlak alanındaki eylemlere de zarar verir. "Düzenli bir nesne karşısında, akıl o nesneye özgürlüğün biçimini vermek ve o biçimi idenin sembolüne dönüştürmek eğilimini gösterir." Güzelliğin var olması için, o şeyin aklımızı tatmin etmesi gerekir. Aklımız bir biçime düşünce katarak, duyumlarüstü bir anlam verebilirse ancak tatmin edilmiş olacaktır.

Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin