20 Ağustos 2014 Çarşamba

Hypatia


Milattan sonra 370-415 yılları arasında yaşamış yunan filozof, matematikçi ve astronom. Babası ünlü matematikçi Theon'dur. İskenderiye'de felsefe, matematik ve astronomi üzerine dersler vermiş, astronomi ve matematik üzerine birçok esere yorumlar getirmiştir. 

Hypatia, Raphael'in Atina Okulu tablosunda yer alır. Araştırdığım kadarıyla tüm portreleri yaşamından çok sonra yapılmış ve orijinal bir resmi yok. Ben de 2009'da çevrilmiş Agora'da Hypatia'yı canlandırmış olan Rachel Weisz'ı güzel yüz hatları sebebiyle onu temsilen çizmeyi tercih ettim.

Bilim tarihinde önemli bir karakter, filmde de bazı noktalar dışında tarihi kaynaklara bağlı kalınmış. Anladığım kadarıyla bu noktalar arasında Hypatia'nın ölüm şekli ve öldüğü yaş, köle Davus ve keşiflerine yönelik bazı kurgular var. Yabancı kaynaklardan yaptığım araştırmalar sonucunda Davus'un izine rastlamadım, kaldı ki Hypatia'nın ölüm şekli filmde gösterilenden çok daha dramatik ve Dünya'nın Güneş etrafında elipsoit bir yörüngede döndüğünü keşfettiğine dair de net bir bilgi yok, fakat filmin kurgusu ve yakaladığı drama açısından bu ögeler kuvvetlendirici olmuş.

Konu hakkında ingilizce ve almanca kaynaklardan yaptığım derlemeleri aşağıda paylaşıyorum...


Bilime katkıları;

Bilginler tarafından Hypatia'ya ait olarak kabul edilen hiçbir yazılı eser günümüze ulaşmamıştır. Ona atfedilen çoğu eserin, babası İskenderiyeli Theon ile ortak çalışmaları olduğuna inanılmaktadır. Bu tür bir yazınsal belirsizlik antik dönemdeki kadın filozoflar için tipiktir.

Bilime katkılarının, sıvıların özgül ağırlığını belirlemek için kullanılan hidrometrenin keşfini de kapsadığı kabul edilir. Ancak hidrometre Hypatia'dan önce bulunmuştu ve zaten onun zamanında biliniyordu. Hypatia'nın öğrencisi ve Kirene piskoposu olan Synesius, usturlab çizimini betimlediği bir mektup yazdı. Mektubunda yaptığı bir hidroskopu (aslında hidrometreyi) mancınık kadar iyi olarak betimliyordu. Buna ek olarak, eskilerin usturlab dediği göksel olayları gösteren bir alet yapmıştı. Eski usturlablar en az bir yüzyıl erken tarih gösteriyordu ve Hypatia'nın babası bu konu üzerine yazdığı tez ile ün kazanmıştı. Bununla beraber, Synesius kendisininkinin gelişmiş bir model olduğunu iddia ediyordu. Synesius Hypatia'ya bir hidrometreyi tarif eden bir mektup da gönderdi ve ondan kendisi için bir tane kurmasını istedi.

Damaskios'un tasvirine göre, Hyptia hem Platon'un hem Aristoteles'in yazılarına yorumlar getirdiği, bunun dışında rastgele filozoflardan okutmalar yaptırdığından dolayı onun zamanına egemen olan Senkretizm'in temcilcisi olarak görünmektedir. Bir zamanın ciddi felsefi akımlarının özellikleri tek bir felsefede birleşmeye gider. Küçümsenen Epikürizm dışında, farklı akımlar Yeni-Platonculuk çatısı altında toplanır. Hypatia'nın Yeni-Platoncu olması yeni araştırmalara göre artık kuşkulu değildir. Sokrates Scholasticus açıkça ortaya koyar ki Hypatia Plotinus'un kurduğu okulu dinlemiştir ve bu okul Yeni-Platoncu'dur.

Suda'da birçok eseri, matematik ya da astronomi konusunda olanların hepsi yazılıdır; İskenderiyeli Diophantus'un Aritmetik'i üzerine yorum, Pergeli Apollonius'un Koni Kesitleri üzerine yorum ve Astronomi Kanunları başlıklı bir yazı. Son adlandırılmış eserin astronom Batlamyus'un pratik tabloları üzerine bir yorum olup olmadığı -ki çoğunlukla böyle farz edilir, ya da kendi matematik tablosu olup olmadığı belirsizdir. Bu yazılar çoktan yok olmuş olmalıdır, zira hiçbir yerde değinilmemiştir.

Hypatia'ya kesin olarak ait olabilecek matematik, doğa bilimi ya da felsefe üzerine somut bir ifadeye ulaşılamamıştır. Aslında babası Theon'un Batlamyus'un Almagest'i üzerine yaptığı yorumların eski el yazmasının üçüncü kitabının başlığını işaret ettiği "kızım, filozof Hypatia'dan" şeklinde bir inceleme metni söz konusudur. Bununla kast edilenin, Hypatia'nın, Theon'un yorum yazmak için kullandığı Almagest el yazması üzerine mi hata incelemesi yaptığı, yoksa Theon'un yorumlarından oluşan yazıda mı düzeltme yaptığı belirsizdir. 

Hypatia'nın hayatına ve eserlerine ilişkin dağınık veriler ileri sürülmüştür. En önemli kaynaklar: 

Kireneli Synesius'un Hypatia'ya gönderdiği yedi mektuptur. Synesius onu devam eden mektuplarında ve tezinde "Armağan üzerine" diye anmıştır. Hypatia'nın öğrencisi ve arkadaşı olarak Synesius iyi bilgi sahibidir. Yeni-Platonculuğu tuttuğu sırada, fakat aynı zamanda hristiyan olduğundan ve hatta Ptolemais piskoposu olduğundan, bakış açısı dini anlaşmazlıklarda taraf olmada oldukça az etkili olmuştur. 

Sokrates Scholasticus'un Kilise Tarihi de bu kaynaklardan biridir. Dini karşıtlıklara rağmen filozof Hypatia'dan saygıyla bahseder ve ona yapılan suikasti hristiyanlık dışı bir eylem olarak kınar. 

517-526 yıllarında Yeni-Platoncu Bizanslı Damaskios, çoğu tasviri Sokrates Scholasticus'a dayanan fakat olayları Sokrates'ten kısmen daha farklı değerlendirdiği, yalnızca parçalar halinde ve diğer eserlerden alıntılarla oluşturduğu Felsefe Tarihi'ni yazdı. Damaskios eski dine bağlı biriydi ve hristiyanlık karşıtıydı. Kendi ölçütlerinin dışındaki filozofların yeterliliklerine karşı eleştirel yargılar taşıyordu ve Hypatia üzerine sözleri de küçümseyici tutumları ile tanınıyordu.

Nikiu piskoposu John'un The Chronicle'ı, 7. yüzyılda, Hypatia'dan çok zaman sonra, cinayeti onaylayarak ve onun radikal hasımlarının tarafını tutarak anlatır.

10. yüzyılda Bizans ansiklopedisi Suda'da Hypatia'ya ithaf edilmiş bir makale yer alır. Orada birbirinden farklı kaynakta ve nitelikte bilgiler tarafsız olarak sıralanmıştır. 

Öldürülmesi ve ilgili olaylar; 

Ölümünden kısa süre sonra Hypatia'nın adı altında sahte bir anti-hristiyan mektup ortaya çıktı. Yeni Platonculuk akımından bir tarihçi olan Damascius (458-538), Hypatia'nın öldürülmesinden faydalanılması konusunda kaygılıydı ve bu cinayetin sorumluluğunu piskopos Cyril'e yüklüyordu. Bu tarihi beyan Suda'da yer alır. Bu hristiyan cinayetini doğrudan piskopos Cyril'e yükleyen tek kaynak Damascius'un beyanıdır. Maria Dzielska, Hypatia'yı piskoposun fedailerinin öldürmüş olabileceğini öne sürer.

Yüzyıllar sonra, 18. yüzyılın başlarında deist alim John Toland, Hypatia cinayetini anti-katolik makalesine temel olarak aldı: "...en güzel, en iffetli, en bilgili ve her açıdan kusursuz bir kadının hikayesi; başpiskoposları Cyril'in kibrini, hırsını ve gaddarlığını tatmin etmek için İskenderiyeli rahipler tarafından parçalanarak öldürülen bir kadının."

Socrates Scolasticus (380-439) : "...o zamanın politik hırslarına kurban gitti. Orestes ile sık sık irtibatta bulunduğu için, hristiyan halk arasında bu, vali Orestes ile piskopos Cyril'in arasının düzelmesini önlediği iftirasına yol açtı. Bunlardan bazıları, tertipçisi Peter adlı bir okuyucu olan vahşi ve bağnaz bir coşkunluk ile yola çıktı ve Hypatia'nın eve dönüşü için pusuya yattı, onu arabadan aşağı sürüklediler, Caesareum adlı kiliseye soktular, tamamen soydular ve tuğlalarla vurarak öldürdüler. Bedenini parçalara ayırdıktan sonra ezilmiş uzuvlarını alıp Cinaron denen bir yere götürdüler ve yaktılar."

Nikiu piskoposu John (7. yüzyıl) : "Ve o günlerde, İskenderiye'de bir kadın filozof ortaya çıktı, Hypatia adlı bir pagan... Bütün zamanlarını büyüye, usturlablara ve müzik aletlerine adadı ve birçok insanı şeytani oyunlarıyla saptırdı... Tanrıya inananlardan oluşan bir kalabalık, hakim Peter rehberliğinde ayaklandı ve şehirdeki birçok insanı ve valiyi büyüleriyle saptırmış bu pagan kadını aramak için yola düştü. Ve nerede olduğunu öğrendiklerinde, onu takip edip buldular... Onu Caesareum denen büyük kiliseye getirene kadar beraberlerinde sürüklediler. Oruç günlerindeydi. Kıyafetlerini parçaladılar ve onu ölene kadar şehrin sokaklarında sürüklediler, Cinaron denen yere taşıyıp bedenini ateşle yaktılar."

Birbiriyle çelişen iki ayrı kaynak, İskenderiye valisi Orestes ile başpiskopos Cyril arasındaki düşmanlığı geniş ölçüde ele alıyor. Bu anlaşmazlık ve şehrin geneline yaydığı öfke en sonunda Hypatia'nın ölümüne yol açan bir sonuca gidiyor. Bu kaynaklardan biri Socrates Scholasticus tarafından, Hypatia'nın 415'te ölümünden kısa bir süre sonra yazılmış olan Historia Ecclesiastica'dır. Scholasticus, büyük ölçüde tamamlanmış ve daha az taraflı beyanlarla Orestes ile Cyril arasındaki anlaşmazlığı ve Hypatia'nın bu anlaşmazlıktaki ölümüyle sonuçlanan rolünü anlatıyor. Konu hakkındaki diğer kaynak, Nikiu piskoposu John'un Mısır'da 650 yıllarında yazdığı, olaylara karışan tüm hristiyanları onaylarken Hypatia ve Orestes'i şeytanlaştıran The Chronicle'dır. Bu kaynak, tarihi anlaşmazlık konusunda daha taraflıdır ve Scholasticus'un beyanında geçen hikayenin birtakım noktalarını atlar.

İskenderiye'nin Roma valisi Orestes ile piskopos Cyril, ana noktalarından biri Hypatia olan şiddetli bir çekişme içindelerdi. 415 yılında, anlaşmazlık İskenderiye'deki yahudilere ait dans gösterileri esnasında yeniden başladı. Gösteriler, büyük kalabalıkları cezbettiği ve çoğunlukla değişen derecelerde sivil düzensizliğe neden olduğu için, Orestes böyle toplantılar için yeni düzenlemeler getiren bir bildiri yayınladı. Ferman şehir meydanına asıldıktan kısa süre sonra kalabalıklar onu okumak için toplandığında, yeni düzenlemeler hristiyanları da yahudiler kadar kızdırdı. Böyle toplanmalardan birinde, Cyril'in sofu hristiyan takipçilerinden olan Hierax, bildiriyi okudu ve yeni düzenlemeleri takdir etti. Çoğu insan Hierax'ın kalabalığı isyana kışkırtmaya çalıştığını anladı. Orestes buna süratle ve şiddetle tepki gösterdi. Scholasticus bu tepkinin, otoritelerin yetkisine el uzatmaya başlayan piskoposun büyüyen gücüne duyduğu hasetten kaynaklandığı sanısındadır. Orestes, Hierax'ın yakalanmasını ve meydanda halka açık olarak işkence edilmesini emretti.

Hierax'a verilen sert kamu cezasını duyan Cyril, eğer hristiyanlara karşı olan tacizler ani olarak son bulmazsa İskenderiyeli yahudilere karşı en yüksek şiddetle misilleme yapılacağına dair göz dağı verdi. Cyril'in tehdidine dair, yahudiler daha da öfkelendi, neticede hristiyanlara karşı şiddete başvurdular. Hristiyanları gece İskenderiye Kilisesi'nin yandığına dair sokaklarda koşup bağırarak heyecanlandırıp sokağa dökmek için kumpas kurdular. Yahudiler, kiliselerinin yakılıp yıkıldığına inandırılan hristiyanlardan tepki alınca, karanlıkta birbirlerini tanımak için yüzükler kullanarak onların üstüne saldırdı ve hedefteki herkesi katlettiler. Sabah olduğunda suçlarını daha fazla saklayamayan İskenderiyeli yahudiler, Cyril ve beraberindeki takipçileri tarafından şehrin sinagoglarında işledikleri soykırım suçundan arandı. Cyril bütün yahudileri yakaladıktan sonra, mülklerinin boşaltılması ve sürülmeleri emrini verdi, eşyalarının İskenderiye'nin kalıcı vatandaşları tarafından yağmalanmasına da izin verdi. Cyril'in yahudileri sürmesiyle, "Orestes(...) bu muameleler karşısında çok öfkelendi ve böyle büyük bir şehrin kendi nüfusunun çoğunu aniden kaybetmesinden dolayı üzüntü duydu." Bu yüzden Orestes ve Cyril arasındaki düşmanlık daha da şiddetlendi ve ikisi de imparatora durumu anlatan bir mektup yazdılar. Sonunda, Cyril Orestes'e uzlaşma da içeren birkaç teklifle yaklaşmaya çalıştı ve bu başarısız olduğunda, Orestes'in hristiyan bir romalı olarak bağlılıklarına yapılan bir çağrıda, ona İncil gösterdi. Ancak Orestes bu hareketler karşısında tepkisiz kaldı.

Bu arada, Nitria'nın dağlarında yaşayan ve çabuk gelayana gelen yaklaşık 500 keşiş, vali ve piskopos arasındaki büyüyen anlaşmazlığı duydu, silahlanarak İskenderiye'ye indi ve Cyril'in yanında savaşmaya hazırlandılar. Varışları sırasında, Orestes'in arabasının yolunu kestiler, pagan putperesti diyerek saldırıya başladılar. Böyle iddialara cevaben, Orestes kendisinin gerçek bir hristiyan olduğunu, üstelik Konstantinopolis piskoposu Atticus tarafından vaftiz edildiğini söyleyerek karşı koydu. Keşişler, Orestes'in hristiyanlığa ilişkin sözlerine bir an kulak verdi fakat Ammonius isimli bir keşiş, Orestes'i alnından taş ile vurdu ve ciddi biçimde kanamasına yol açtı. Bu esnada, Orestes'in muhafızları korku içinde kaçışsalar da, İskenderiyelilerden yakındaki bir kalabalık onun yardımına koştu. Ammonius sonradan bulundu ve eylemlerinden dolayı işkence görmesi emredildi, işkenceler sonucu öldü. Ammonius'un ölümünü takiben, Cyril, onun şehit olarak anılmasını buyurdu. Böyle bir ilan, Scholasticus'un belirttiğine göre, Ammonius'un İsa'yı inkar etmemesinin değil ihtiyatsızlığının cezasını çektiğini düşünen aklı başında hristiyanlar arasında pek kabul görmedi. Bu olay, Scholasticus'a göre, Ammonius'un şehit ilan edilmesine karşı beklediği coşkuyu alamayan Cyril tarafından anlaşıldı.

Scholasticus, Hypatia'yı İskenderiye'nin kadın filozofu ve bu anlaşmazlıktan dolayı alevlenen hristiyan öfkenin hedefi haline gelmiş bir kadın olarak gösterir. Theon'un kızı, Platon'un ve Plotinus'un felsefe okullarından çıkmış bir öğretmen olarak Hypatia en çok onur ve faziletiyle takdir edilir. Orestes, onun öğütlerini izliyor biliniyor ve hristiyanlar arasında dolaşan söylentiler dolayısıyla Hypatia Orestes'in Cyril'le uzlaşmak konusundaki isteksizliğine sebep olmakla kınanıyordu. Hristiyanlardan oluşan bir ayak takımı, Scholasticus'un fanatik olarak tanımladığı Peter adında bir okuyucu rehberliğinde toplandı. Hypatia'yı eve dönerken kaçırdılar, Ceasareum denen kiliseye götürdüler, tamamen soydular ve tuğlalarla öldürdüler. Socrates Scholasticus, Hypatia'nın hala canlıyken derisinin istiridye kabuklarıyla yüzüldüğünü söylerken yorumlanmıştır, çünkü yunanca bir kelime olan ostrakois literatürde istiridye kabuğu anlamına gelmekle birlikte, çömlekçilikte ve çatılardaki tuğlalar için de kullanılmaktadır. Sonrasında uzuvlarını kestiler ve onları yaktılar.

Hypatia'nın öldürüldüğü haberi halk arasında sadece Cyril'e karşı değil bütün hristiyan toplumuna karşı tepkiye yol açtı. Scholasticus anlatısını bir serzenişle bitirir: "Hiçbir şey hristiyanlığın ruhuna soykırımlara göz yummak, savaşlar ve bu tür muamelelerden daha uzak olamazdı."

Nikiu piskoposu John, tarif ettiği bu olaylardan birkaç yüzyıl sonrasında yaşadı ve Hypatia hakkında keskin bir şekilde onun şeytani büyüleriyle birçok kişiyi saptırdığını iddia eden şeyler yazdı. John'un, Hypatia'nın şeytani cazibesinin kurbanı olarak tanımladığı Orestes, onu sık sık onurlandırıyor, derslerini daha yakından takip edebilmek için kiliseyi terk etme eğilimi gösteriyordu. Dahası, Cyril'in iddiasına göre Orestes, Hypatia'nın öğretileri ışığında diğerlerini kiliseyi terk etmeye ikna ediyor, işi böyle kafirleri evinde ağırlamaya kadar vardırıyordu. Bir gün Orestes İskenderiye'deki halk etkinlikleri hakkında bir ferman yayımladı ve tüm vatandaşlar bu bildiriyi okumak üzere toplandı. Fermanın neden böyle bir velveleye neden olduğunu merak eden Cyril, hristiyan algısına ve istidadına malik, aynı zamanda paganizm karşıtı Hierax'ı Orestes'in fermanının yapısını öğrenmesi için oraya gönderdi. Aynı zamanda, bildiri üzerine gittikçe sinirlenen yahudiler Hierax'ın sadece provokasyon maksadıyla geldiğine inanıyorlardı, Hierax'ın bu niyeti Scholasticus'un metinlerine dayanır. Bu varsayıma göre, Orestes Hierax'ı büsbütün suçsuz olduğu bir şey için cezalandırır. Hierax'ın cezası ve işkence görmesiyle birlikte Ammonius'un da içinde bulunduğu birkaç keşişin ölümü, Cyril'in Orestes'e olan hiddetini körükledi. Burada Nikiu piskoposu, Ammonius'un da aktif rol oynadığı ve işkenceyle ölümünü getiren, 500 keşişin Orestes'e saldırısını aşikar şekilde görmezden gelmektedir. Cyril sonradan yahudileri hristiyanlara üzerine yapılacak herhangi bir saldırıya karşı uyardı. Fakat Orestes'in desteğiyle -bundan Scholasticus hiçbir şekilde bahsetmemiştir- yahudiler Cyril'in otoritesine meydan okumaya cür'et etmiştir ve bir gece "Havari Atanasius'un kilisesi yanıyor, hristiyanlar yardıma koşun!" iddiasıyla sokaklarda koşarak hristiyanları telaşa verip düzenlenmiş bir pusuyla katletmişlerdir. 

Ertesi sabah, kalan hristiyanlar Cyril'e katliam haberiyle geldiler ve Cyril yahudiler üzerine yürüyüp İskenderiye'yi onlardan temizledi. Ardından yahudilerin mülklerinin yağmalanmasına izin verdi, sinagogların temizlenmesinden hemen sonra da kiliseye dönüştürdü. Scholasticus'un sinagogların dönüştürüldüğüne dair bir ifadesi yoktur. Yahudilerin kovulmasından sonra Orestes onlara herhangi bir destek vermek konusunda aciz kalmıştır. Bundan kısa bir süre sonra hakim Peter önderliğinde hristiyanlar Hypatia'nın peşine düşmüş ve 'vali dahil şehirdeki çoğu insanı büyüleriyle saptıran bu pagan kadını' bir iskemlede otururken yakalamış 'Ceasaria denen büyük kiliseye' götürmüş ve giysilerini parçalamışlardır. Ölene kadar İskenderiye'nin sokaklarında sürüklemiş ve arta kalanlarını yakmışlardır. Nikius'un Hypatia'nın ölümüne dair ifadeleri Scholasticus'unkiyle farklılık gösteriyor. Hypatia'nın ölümünü takiben Cyril 'yeni Theophilus' olarak adlandırılmıştır. Nikiu piskoposu, Hypatia'nın ölmesiyle hristiyanların pagan putperestliğinin son artığından da kurtulduğunu yazar.


Esin verdikleri;
Bazı yazarların teorilerine göre Azize Katerina mitinin kaynağı Hypatia'ya dayanmaktadır.

Bizans İmparatoru X. Konstantin Dukas'ın ikinci karısı entellektüel Eudokia Makrembolitissa (1021-1096), tarihçi Nicephorus Gregoras tarafından ikinci Hypatia olarak betimlenmiştir.

Karakalem ve toz pastel.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Thomas Jane



The Punisher, Deep Blue Sea gibi popüler yapımlardan yüzünü hatırlayabileceğiniz Thomas Jane, The Velocity of Gary ve The Last Time I Committed Suicide gibi içerikli filmlerde de başarılı performans sergilemiş iyi bir aktör. Kendisini kapitalizmin kusurlarını ironik anlatımlarla ele alan komedi-drama dizisi Hung'da da izledik. Fakat Jane'in farklı bir yönü daha var. Penthouse Magazine'den Christine Colby'ye verdiği röpartaj ile, aktörün 3-D çizgi roman ve grafik romanlar konusundaki projelerinden ve geçmişinden haberdar oluyoruz.

Grafik romanlar üzerindeki bu perspektifini Jane 3-D filmi Dark Country'ye de taşımış: "Filmi yayına çıkarmak bir yıl kadar aldı, çünkü bu her yönden dijital olan ilk 3-D filmdi. Kameraları yeniden keşfetmek zorundaydık, 3-D filmin baskıya hazırlanmasının çalışma akışını yeniden keşfetmek zorundaydık, bütün bu şeylerin başı Sony Home Video için çektiğimiz bu küçük, 2,5 milyon dolar bütçeli filmde bizim tarafımızdan çekilmek zorundaydı. Hiç nakit olmadan, bu problemlerin içinden çıkmayı denerken bir yıl boyunca tüm giderleri de kendimiz karşıladık. Ormanın içinden geçen ilk adam olmak bazen zor oluyor."

Bu 3-D dijital filme varan deneyim sürecinin Jane açısından bir arka planı var: "Ben Ray Zone'un 3-D çizgi romanları ile büyüdüm. Ray, Güney Kaliforniya Stereo Kulübü denen bir 3-D fotoğraf kulübünün üyesiydi. Ray ile bundan birkaç sene önce benim kendi 3-D grafik romanım olan Bad Planet üzerinde çalışmıştık. Bu büyük bir bilim-kurgu destanıydı ve o kitabın 3-D bölümünü yapmıştık. Yani Ray'i tanıyordum ve onun aracılığı ile kulübe üye oldum. Aynı zamanda ilk yönetmenliğim olan Dark Country için hazırlanıyordum. Bir gün Ray kulübe bu dijital kamera donanımını getirdi ve çok ilgimizi çekti; ardından "Bunlarla harika bir 3-D film çekilebilir!" diye düşündük. Dijital 3-D, daha önce asla yapılmamış. Şöyle düşünüyorduk; her şey dijitale doğru gidiyor, tiyatrolar dijitale doğru gidiyor, tasarımlar böylelikle daha kolaylaşıyor... ve böylelikle top yuvarlanmaya başladı. Doğal olarak, etrafta dolanmaya başlayıp fikrimizi Lionsgate gibi film şirketlerine açtığımızda bize delirmişiz gibi baktılar. Şöyle der gibiydiler; "Kırmızı-mavi gözlüklerle mi? 3-D mi? Bu ne saçmalık, bunları 80'lerden beri kimse yapmıyor." Yani biraz endişeliydik, ta ki 3-D televizyonlar çıkardığı bilinen Sony Home Video'ya gidene kadar. Onlar filmimize yeşil ışık yaktı, bunun kendileri için harika bir şey olabileceğini düşündüler. Çünkü yeni televizyonlarında gösterecek bir şeyler lazımdı, yani bu işi almaları zekiceydi. İşte böylelikle Dark Country 3-D doğmuş oldu."

Çizgi romanlarla olan alakasına gelince: "Beş sene kadar önce ortağım Tim Bradstreet ile Raw Studios diye bir şirket kurdum. Ve grafik romanlar yayımladım, bilim kurgu ve kara film tarzında." Jane, Dark Country filmi üzerinde çizgi roman efsanesi Bernie Wrightson ile de ortak çalışmış: "Bu benim için büyük bir heyecandı, çünkü Bernie'nin çalışmalarıyla büyüdüm ve üzerimde büyük etkisi vardır. Filmdeki kötü adam Bloody Face'in karakterini tasarladı. Süper bir iş çıkardığı için Bernie'nin tasarımını kitaba dahil ettik. Dark Country kitabının arkasında illüstrasyon, storyboard ve Bernie'nin karakter tasarımlarından oluşan 40 kadar sayfa var." Çizgi romanda birçok illüstratör yer almış: "Grafik romanın kendisi Thomas Ott tarafından illüstre edildi. Kendisi oldukça ünlü, alternatif çizgi roman tarzında çizen bir illüstratör. Tanınmış bir çizgi tarzı var ve hikayelerini diyalog olmadan anlatabiliyor, böylece bir Thomas Ott grafik romanı okuduğunda siyah beyaz sessiz filmlerden birini izliyormuşsun gibi oluyor. Dark Country filminin görünüşü üzerinde onun çok etkisi oldu, bu yüzden Tim ve ben bir grafik roman yapmayı düşündüğümüzde ilk Thomas'a sorduk. Thomas, daha filmi görmemiş olduğu halde grafik romanı yapmayı kabul etti. Ona filmin kaynak aldığı Tab Murphy'ye ait kısa hikayeyi verdik ve Thomas onu grafik romana uyarladı. Kısa hikayeden filmden kesilip çıkarılmış bazı kısımları da kullandı, grafik romanın da kısa hikayeyi içermesiyle, hikayenin iki farklı, aslında üç farklı versiyonu oluverdi."

Bahsi geçen Bad Planet'i ise Thomas Jane ve Steve Niles birlikte yazmışlar, Tim Bradstreet ise resimlemiş.

Toz pastel ve karakalem. Schoeller kağıt.

5 Ağustos 2014 Salı

Desen: Işık-Gölge



Işık gölge çalışmalarında doğal objeler iyi bir kaynaktır. İlk çalışmalarda sade, ayrıntısız objeler seçilebilir; elma ya da portakal gibi. 


Örnek olarak elmayı seçelim. Elmayı çizerken önce formunu (şeklini) kavramalıyız. Elmayı bir çember ile ifade edebiliriz (dairesel form). Elma modelimizin duruşuna göre, yaprakla tepe kısmı arasından bir çizgi çekerek aksını belirleriz. Bu, modelde dengeyi sağlayan önemli bir noktadır. Yaprak kısmını, elmadaki girinti çıkıntıları ayrıntılarıyla çizeriz. Bu noktada çizime uzaklaşarak bakabiliriz, böylelikle eksik noktalar görürsek tamamlarız.

Işık gölge aşamasına geldiğimizde, önce ışık vuran kısmı tespit etmemiz gerekir. Işık gölge çalışmasına iki türlü başlayabiliriz:

1. Işığın vurduğu kısımdan ton vermeye başlarız. Burası modelimizi inceleyip kağıt üzerindeki çizimimize aktarma aşamasıdır. Işığın vurduğu kısmın bir bölümünü tamamen beyaz bırakarak, yavaş ve yumuşak hareketlerle, kalemimizi bastırmadan, ışığın bir ton koyusuyla tonlamaya başlarız. Bir ton, iki ton.. derken orta dereceye doğru koyulaştırarak (istenirse daha büyük numaralı bir kaleme geçerek) en koyu tona yani ışığın ters istikametine ulaşırız. Elmamız doğal bir obje olduğundan, girinti çıkıntı ve lekeler dolayısıyla aralarda daha açık veya daha koyu yerler olacaktır, bunlara da dikkat edilmelidir. Son aşamada objemize yine uzaktan bakarız ve eksik ışıklama varsa ilave ederiz. Işığı bir silgi yardımıyla verebilir, eksik koyulukları da daha koyu bir kalemle tamamlayabiliriz.

2. Işığın ters yönünden, yani koyu kısımdan başlarız. Burada en koyu ve yumuşak kalemlerimizden birini (8B, 6B) tercih edebiliriz. Yine yumuşak bir gölgeleme çalışması yaparak en açık kısma doğru dairesel hareketlerle ilerleriz. Yumuşak gölge tespit etmemizin sebebi elmanın doğal bir obje olmasıdır.

Her iki çalışma tarzında da özellikle dikkat edeceğimiz şey açık-orta-koyu tonların obje üzerinde görülmesidir. Sadece orta-koyu ya da açık-orta, açık-koyu içeren bir çalışma istediğimiz hacim etkisini vermez ve gerçek bir elma resmi olmaz.