Theodore Jouffroy güzel ve güzel duygusu üzerine görüşlerinin toplandığı Estetik Dersleri'nde ilkin şu iki noktayı belirtiyor: Güzelin her algısında iki öge vardır, dışımızda bir nesne, içimizde nesnenin meydana getirdiği bir olay. Bu olay ise bir yandan hoş bir duyumu, bir hazzı, öbür yandan da anlıksal (intellectuel) bir yargıyı (jugement) kapsamaktadır.
Jouffroy, metafizik bir sistem değil, psikolojiden esinlenen bir doktrin kurar:
Güzel şeyin bizde uyandırdığı hazzın (plaisir) nedeni, onun faydası (utilite) değildir. Fayda güzelin ilkesi olsaydı, onun ölçüsü de olurdu. Bütün faydalı şeylere güzel, faydasız şeylere de çirkin denilirdi. Ve çirkin bir şeyin faydalı, güzel bir şeyin de faydasız olmasına imkan bulunmazdı. Faydayı güzelin ilkesi sayan görüşe göre bir şey faydasını yitirdi mi, güzelliğini de yitirecek, yeniden faydalı oldu mu güzelleşecektir. O halde bir şeyin güzelliğini anlamak için onun faydasını hesaplamak gerekir. Oysa mesele hiç de böyle değildir. Bir şeyin güzelliğini meydana getiren faktörün, o şeyin faydasını pek az sağladığı bir gerçektir.
Güzel hazzının nedeni, ne yeniliktir, ne de alışkanlıktır (habitude). Yenilik hiç kuşkusuz haz kaynağıdır, merakı tatmin eder, onun verdiği izlenimin seyrine dalar, yeni olan şeyin keşfi insan için bir zaferdir. Fakat güzel, yeni olan değildir. Yenilik, hoş olsun veya olmasın, faydalı veya zararlı, güzel veya çirkin olsun, ilk defa gördüğümüz bütün şeylerin genel karakterinden başka bir şey değildir.
Alışkanlığa gelince, zıddı olan yeniliğe karşıdır. Bu bakımdan güzeli, biri yenilikle, öbürü alışkanlıkla tanımlayan iki görüşün uzlaştırılması imkansızdır. Güzel, hem alıştığımız hem yeni bulduğumuz bir şey olamaz.
Düzen de (ordre), orantı da (proportion) güzel`in uyandırdığı hazzı açıklamaya yetmez. Ama, faydalı şeyler nasıl varsa, öylece düzen ve orantının, güzellikle temel bir bağlantısı olmaksızın, güzel olan düzenli ve pek orantılı şeyler vardır.
Birlik (unite) ve çeşitlilik (variete) de güzelliğin ilkeleri olmaksızın onun şartlarıdırlar. Bunlar güzeli daha iyi belirtmek için temel araçlardır. Bunun kanıtı da bize çirkin görünen son derece "bir" ve "çeşitli" nesnelerin bulunuşu, öbür yandan da birliği ve çeşitliliği pek bulunmayan başka nesnelerin de bizi güzel gibi etkilemesidir.
Fikirlerin çağrışımı da güzel'in ilkesi değildir. Bununla birlikte sanatçı onu hesaba almak zorundadır.
Jouffroy'nın estetik sistemi iki kavrama dayanmaktadır: Sembol ve Sempati.
Her nesne (objet) her fikir bir noktaya kadar semboldür. Genel olarak sembol, üzerimizde bir izlenim meydana getiren şey anlamına gelmektedir, bu izlenimin devamı da bizde, bazı fikirler uyandırır ki bunlar da farklı fikirlerin uyanmasına sebep olur. Mademki her şey görmediğimiz bir şeyin fikrini uyandırıyor bizde, o halde her şey semboldür. Fakat açık semboller olduğu gibi, daha az açık ve anlaşılmaz semboller de vardır. Her varlıkta, canlı ve cansız her nesnede esasında kuvvet ve ruh dediğimiz şey vardır. Sembol, Jouffroy`nın "görülmez" (invisible) dediği bu kuvveti açık veya belirsiz bir tarzda ifade eder. Algıladığımız her şey, kuvvetin sonucu olduğundan, onun ifadesidir. Dünya, kuvveti ifade etmek itibariyle, ancak sanatçı için bir değerdir. Güzelliğin ilkesini ifadede (expression) aramak gerekir. Ama madde, kuvveti sarıp kuşatmaktadır. Sanatçı, varlıkların maddiliği (materialite) içinde gizli kalan "görünmeyen"i nasıl kavrayabilir? Sempati ile, yani tabiat analojisi ile, diyor Jouffroy. Öyleyse sanatçı, semboller arasındaki kuvvetle kaynaşarak onu ifade edecektir. Biz de sanatçının görünmeyeni ifade ettiği sembolik eserle kaynaşmalıyız. Jouffroy düşüncesini şöyle tamamlıyor:
"Estetik heyecanın doğması için, kuvvetin kuvveti anlaması, ruhun ruha rastlaması yetmez, ayrıca ruhun ruhla tabii işaretlerle mutlak suretle anlaşması, tabii semboller arasında kuvvetin kuvveti anlaması gerekir. İnsanı yalnız açıklamak gerekmez, onu ifade etmek de gerekir."
Görünmeyen`i belli eden güzel, sempati uyandırır, çirkin ise antipati. Yüce, hem sempati hem de karşıt duygular uyandırır. Aynı zamanda hem çeker hem de iter. Zarif (le joli) ise karışık olmayan saf bir sevgi uyandırır.
Temel estetik duygu, sempati duygusudur. İnsan ruhu tabiatta gördüklerine sempati duyarak onlarla kaynaştığı için onları yeniden ortaya koymak ve tekrarlamak eğilimindedir.
Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin
Aristo`nun güzel tanımlaması,
Aristo`nun realite anlayışı, nedensel araştırmaya, gerçek ilme dayanır. Güzelliğe de hem özne hem nesne yönünden incelenebilir bir kavram olarak yaklaşır.
Güzel, nesnel olarak incelenirse başlıca alametlerinin düzen (ordre), simetri ve sınırlılık (determination) olduğu görülür. Bunlar matematik ilminin de başlıca konusudur. O halde "güzel" matematiğin araştırma alanına girer.
"Çeşitli parçalardan birleşmiş olan bir varlık veya bir şey ancak belli bir düzen içerisinde yerleşmiş oldukları ölçüde güzel olabilirler. Ayrıca bunların keyfe bağlı olmayan bir boyutu da olması gerekir. Çünkü güzel, düzene ve büyüklüğe dayanır. Bundan çıkan sonuç şudur ki, güzel bir varlık aşırıca küçük olamaz, çünkü görünüm bir anda olup bittiği için onu ancak belirsizce görebiliriz. Güzel bir varlık aşırı bir büyüklükte de olamaz. Çünkü bu defa da onu toplu olarak kavrayamayız." der Aristo.
Simetriye gelince, Aristo bununla uygun bir orantıyı kasteder. Orantı, tam-orta (juste-milieu) dır. Filozof vücuttaki tenasüp yokluğunu - ahenksizliği bir hastalık, bir zayıflık ve çirkinlik olarak niteler. Vücuttaki soğukluk, sıcaklık, nemlilik, kuruluk gibi hallerin tenasüpsüzlüğü hastalıktır. Zayıflık, türdeş kısımların, çirkinlik de organların orantı yokluğudur. Tersine, ahenk sağlıktır, kuvvettir, güzelliktir.
Aristo, bedende ve yapılan işlerde her zaman simetriyi, juste-milieu`yü buluyor. Yani iki uç arasındaki orta. Fiziki niteliklerden, eylemlerden, tutkulardan, siyasal kuramlardan hep bunu istiyor. "Tam orta" ile "maksada uygunluk" arasında anlam açısından pek büyük bir fark olmadığını söyleyebiliriz.
Aristo "Poetika"sında çok küçük şeylerle çok büyük şeylerin güzel olamayacaklarını söyler. Yerinde olan bu görüşe göre küçük insanlar orantılı olabilirler ama onlara güzel denilmez. Sözgelimi tenasüp bakımından kusursuz bir cüce güzel sayılmaz. Çocuk da, ne kadar cana yakın olursa olsun ona güzel demek doğru olmaz. Aristo bu görüşüyle güzelliğin "olgunlukla" ilişkili olduğuna işaret etmektedir.
Aristo`ya göre insan tabiatı taklit eder, yalnız bu taklit görünüşle yetinmez. Sanatçı eşyayı ya "olduğu gibi" ya "olması gerektiği gibi" gösterebilir, tabiatın eksik bıraktığı yerleri, tabiatın izlediği yönde ne kadar iyi tamamlayabilirse eser o oranda güzeldir.
Düzen, birlik, taklit ve özellikle idealizasyon, estetiğin başlıca zihni unsurlarıdır.
Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin
J. P. De Croussaz,
Lousanne Akademisi`nde felsefe ve matematik profesörü olmasının da etkisiyle güzel sorununa bu iki ilim dalının etkisiyle yaklaşır, sorunu kartezyen bir metotla ele alır.
"Bu güzeldir diyenler, bu sözün bir nesne ile hoş duygular veya beğenme fikirleri arasında bir ilişki bulunduğunu ifade ettiğini görecekler ve `bu güzeldir` demenin, beğendiğim veya zevk aldığım bir şeyi görüyorum demek olduğu noktasında birleşeceklerdir."
Bu satırlar gösteriyor ki De Croussaz, güzeli tanımlamak için psikolojiye dayanmaktadır. Düşüncelerin ve duyguların estetik yargıda karşılıklı payları vardır, kimi zaman duygular uyuşum halindedir ve nesne iki bakımdan, rasyonel ve duygusal (affectif) bakımlardan güzel denmeye layıktır, ama kimi zaman düşüncelerle duygular uyuşmaz. Böyle olunca da aynı nesne bir bakımdan hoşa gider, başka bir bakımdan hoşa gitmez.
De Croussaz için beğeni, kendiliğinden olan (spontane) bir akıldır, sezgisel (intuitive) bir akıldır. "Sağbeğeni, aklın onayacağı şeyi, bize ilkin duygu ile beğendirir. Kötü beğeni, tersine aklın onayamayacağı şeyi bize beğeni ile duyurur."
Güzel olan şeyin özelliklerine gelince De Croussaz`ın eski "çeşitlilikte birlik" formülünü biraz gençleştirerek tekrarladığı görülür. Ona göre çeşitlilik (variete), biçim birliği (uniformite) ile, düzen ve orantı ile hafifletilmelidir. Buna rağmen De Croussaz hiçbir yenilik göstermemiştir. Ama güzel`i, bütün parçaların tek bir amaca olan ilintisinde araması, üzerinde durulacak bir noktadır. Güzellik hakkındaki bu finalist görüşü ilkin mimariye, sonra öbür sanatlara ve tabiata, hatta insana vurgular. De Croussaz`a göre, "İnsan vücudu, yaşamak emirlerini yerine getirmek için yapılmıştır. Bu dört amaçtan birine varmada payı olan her şeyin, vücudun yetkinliğini gerçekleştirmede payı vardır ve bu düzenlemelere (dispositions) uygun düşen her şey, birkaç sahte ilke ile önlenmemiş olan akla ve duyulara güzel görünmelidir."
Kadın süsleri sorununu da gözden geçiren De Croussaz, "Kusurları gizleyen veya gerçekten güzel ve dikkate layık olan şeyi daha da elverişli olarak gözlerin önüne seren süsler, ayrılmış oldukları amaca varmışlardır. Ama ters bir izlenim uyandıranlar maskaralıktır, hiçbir şeye yaramayan süsler de gülünçtür." der.
Bu matematikçi filozof, aynı zamanda ince bir psikologdur da. İçte olup bitenlerin analizi ile, ilginç bir buluş olan "güzel`in izafiliği"ni açığa vuruyor. Fakat doktrini gereği, güzelliğin öznel olamayacağı ilkesini önceden benimsediği için güzelliğin bu izafiliğini (relativite) eğitim ve yaratılış farklılığında görerek, düşüncesini şöyle açıklıyor, "Biri için güzel olanın bir başkası için güzel olmamasına şaşmamalı. Bu, güzelliğin hayal olduğunu işaret etmez. Buradan, sadece güzelliğin bir öznede, bir başka öznede olduğundan daha gizli, anlaşılması daha güç olduğu sonucu çıkar."
Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin
Göl soğanı
Amaryllidaceae familyasından, alzheimer ve çocuk felci tedavisinde kullanılan bir bitki.
Galantamin, tazettin ve likorein alkaloidlerini taşır.
Birkaç yıllık otsu bir bitkidir. 60 cm yüksekliğe kadar ulaşır. Toprak altında soğan oluşturur. Bitkinin tabanında üç ila beş arası sayıda doğrusal biçimli, yaklaşık 50 cm yükseklikte ve 2 cm eninde yapraklar bulunur.
Çiçeklenme döneminde, farklı boylardaki saplar üzerinde en fazla üç ila yedi çiçek vardır, böylelikle benzer bir akrabası olan Leucojum vernum'dan ayrılır. Çan şeklindeki hermafrodit çiçekler 3'ün katı sayıdadır ve L. vernum'dan daha küçük olarak 1-1,5 cm büyüklüktedir. Aynı biçimdeki, uçlarında yeşil renkte karakteristik bir leke taşıyan 6 beyaz petal ve 6 serbest stameni vardır.
Boğumlu ve hipogin ovaryumun çiçeklenme zamanı yaz öncesidir. Mart'tan Mayıs'a kadar çiçek verir. Meyve çok sayıda siyah tohum içeren bir kapsuladır.
Bitkinin bütün kısımları içerdiği Likorin ve Galantamin gibi alkaloitler dolayısıyla zehirlidir.