Jouffroy, metafizik bir sistem değil, psikolojiden esinlenen bir doktrin kurar:
Güzel şeyin bizde uyandırdığı hazzın (plaisir) nedeni, onun faydası (utilite) değildir. Fayda güzelin ilkesi olsaydı, onun ölçüsü de olurdu. Bütün faydalı şeylere güzel, faydasız şeylere de çirkin denilirdi. Ve çirkin bir şeyin faydalı, güzel bir şeyin de faydasız olmasına imkan bulunmazdı. Faydayı güzelin ilkesi sayan görüşe göre bir şey faydasını yitirdi mi, güzelliğini de yitirecek, yeniden faydalı oldu mu güzelleşecektir. O halde bir şeyin güzelliğini anlamak için onun faydasını hesaplamak gerekir. Oysa mesele hiç de böyle değildir. Bir şeyin güzelliğini meydana getiren faktörün, o şeyin faydasını pek az sağladığı bir gerçektir.
Güzel hazzının nedeni, ne yeniliktir, ne de alışkanlıktır (habitude). Yenilik hiç kuşkusuz haz kaynağıdır, merakı tatmin eder, onun verdiği izlenimin seyrine dalar, yeni olan şeyin keşfi insan için bir zaferdir. Fakat güzel, yeni olan değildir. Yenilik, hoş olsun veya olmasın, faydalı veya zararlı, güzel veya çirkin olsun, ilk defa gördüğümüz bütün şeylerin genel karakterinden başka bir şey değildir.
Alışkanlığa gelince, zıddı olan yeniliğe karşıdır. Bu bakımdan güzeli, biri yenilikle, öbürü alışkanlıkla tanımlayan iki görüşün uzlaştırılması imkansızdır. Güzel, hem alıştığımız hem yeni bulduğumuz bir şey olamaz.
Düzen de (ordre), orantı da (proportion) güzel`in uyandırdığı hazzı açıklamaya yetmez. Ama, faydalı şeyler nasıl varsa, öylece düzen ve orantının, güzellikle temel bir bağlantısı olmaksızın, güzel olan düzenli ve pek orantılı şeyler vardır.
Birlik (unite) ve çeşitlilik (variete) de güzelliğin ilkeleri olmaksızın onun şartlarıdırlar. Bunlar güzeli daha iyi belirtmek için temel araçlardır. Bunun kanıtı da bize çirkin görünen son derece "bir" ve "çeşitli" nesnelerin bulunuşu, öbür yandan da birliği ve çeşitliliği pek bulunmayan başka nesnelerin de bizi güzel gibi etkilemesidir.
Fikirlerin çağrışımı da güzel'in ilkesi değildir. Bununla birlikte sanatçı onu hesaba almak zorundadır.
Jouffroy'nın estetik sistemi iki kavrama dayanmaktadır: Sembol ve Sempati.
Her nesne (objet) her fikir bir noktaya kadar semboldür. Genel olarak sembol, üzerimizde bir izlenim meydana getiren şey anlamına gelmektedir, bu izlenimin devamı da bizde, bazı fikirler uyandırır ki bunlar da farklı fikirlerin uyanmasına sebep olur. Mademki her şey görmediğimiz bir şeyin fikrini uyandırıyor bizde, o halde her şey semboldür. Fakat açık semboller olduğu gibi, daha az açık ve anlaşılmaz semboller de vardır. Her varlıkta, canlı ve cansız her nesnede esasında kuvvet ve ruh dediğimiz şey vardır. Sembol, Jouffroy`nın "görülmez" (invisible) dediği bu kuvveti açık veya belirsiz bir tarzda ifade eder. Algıladığımız her şey, kuvvetin sonucu olduğundan, onun ifadesidir. Dünya, kuvveti ifade etmek itibariyle, ancak sanatçı için bir değerdir. Güzelliğin ilkesini ifadede (expression) aramak gerekir. Ama madde, kuvveti sarıp kuşatmaktadır. Sanatçı, varlıkların maddiliği (materialite) içinde gizli kalan "görünmeyen"i nasıl kavrayabilir? Sempati ile, yani tabiat analojisi ile, diyor Jouffroy. Öyleyse sanatçı, semboller arasındaki kuvvetle kaynaşarak onu ifade edecektir. Biz de sanatçının görünmeyeni ifade ettiği sembolik eserle kaynaşmalıyız. Jouffroy düşüncesini şöyle tamamlıyor:
"Estetik heyecanın doğması için, kuvvetin kuvveti anlaması, ruhun ruha rastlaması yetmez, ayrıca ruhun ruhla tabii işaretlerle mutlak suretle anlaşması, tabii semboller arasında kuvvetin kuvveti anlaması gerekir. İnsanı yalnız açıklamak gerekmez, onu ifade etmek de gerekir."
Görünmeyen`i belli eden güzel, sempati uyandırır, çirkin ise antipati. Yüce, hem sempati hem de karşıt duygular uyandırır. Aynı zamanda hem çeker hem de iter. Zarif (le joli) ise karışık olmayan saf bir sevgi uyandırır.
Temel estetik duygu, sempati duygusudur. İnsan ruhu tabiatta gördüklerine sempati duyarak onlarla kaynaştığı için onları yeniden ortaya koymak ve tekrarlamak eğilimindedir.
Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder