27 Ocak 2015 Salı

Cichorium intybus



Hindiba

Avrupa, Akdeniz bölgesi ve Yakındoğu'da yaygındır.

Topraküstü kısımları (Cichorii herba) ve kökü (Cichorii radix) kullanılır.

Müsilaj, uçucu yağ, Kikoriin isimli bir kumarin glikoziti, tanen, inulin, pentozanlar ve acı maddeler taşır.

İnfüzyonu laksatif, diüretik ve sudorifik etkilidir. Dispeptik şikayetler, iştahsızlık, karaciğer ve safra kesesi şikayetlerine, sarılığa ve karaciğer büyümesine karşı önerilmektedir. Kolagog etkilidir. Gut ve romatizmada kullanılır. Ayrıca kahve yerine kullanılmaktadır, oksimetilfurfural kahveye özel kokusunu verir. Hakiki kahveye ilave edilirse kahvenin aşırı uyarıcı etkilerini azaltır. Yapraklar pişirilip salatalarda kullanılır.

Yan etkiler:

-Nadiren alerjik deri reaksiyonları görülebilir.

-Safra taşı olanlarda doktorla konsültasyon sonrasında kullanılır.

25 Ocak 2015 Pazar

Eskiçağ Mısır Resmi


Protohistorya çağının sonunu niteleyen geometrik üslup, Mısır sanatının kökenidir. İ.Ö. 4. binyıldan sonra, önemli bir kimsenin -hükümdar, vezir, kahya ya da katip- mumyasını kapsayan lahitlerin durduğu kapalı odalarda resimlere rastlanır. Duvarların iç yüzünü süsleyen bu resimler, başlangıçta, hem resim hem simge olan figürlü hiyerogliflerden ayırdedilmez. Bu nesne resimleri, ölünün ölümden sonraki hayatını sürdürmesine gerekli yeryüzü besinlerinin yerini tutuyorlardı. Ve Mısırlılar öbür dünya hayatının dünya hayatından farklı olmadığına inandıkları için, bu resimler bize günlük hayattan eğlence sahneleri de verirler.

Eski imparatorluk döneminde (İ.Ö. 2778 - İ.Ö. 2423), piramitler çağında, resmin ancak ikinci derecede bir rolü vardı; heykellere ve alçak kabartmalara uygulanıyordu. Bununla birlikte ağla yabani kaz avında bir bağımsız hayvan resmi görülür: Medyum'da ortaya çıkarılan İtet'in mezarı üzerindeki bir frizde (İ.Ö. 2700) kazların kibirli ve paytak yürüyüşleri çok güzel canlandırılmıştır. 

Orta imparatorluk döneminde (İ.Ö. 2050 - 1780) resim çok geçmeden yerini alacağı alçak kabartmaya bağımlı olmaktan kurtulur. İbn-i Hasan'daki bir sivil mezarda, birdirbir oynarken birbirlerine top atan dört genç kız resmedilmiştir. Yanlarında bu spora alıştırılmış bir kedinin bir İngiliz av köpeği gibi tetikte beklediği, daha uzakta da çobanların uzun boynuzlu antilopları otlattıkları görülür. Mısır resminde gençliğin temsili sürekli olarak tercih edilmiştir. Bu eğilim Hathor başrahibi Ukhoptep'in mezarının duvarlarında da görülür; başrahip bir sürü genç kadınla -hizmetçiler, çalgıcı kızlar, avcı kızlar, adak taşıyan kızlar- çevrili olarak temsil edilmiştir. Aynı biçimde, Sesostris 1'in veziri Antefoker'in Teb'deki mezarında da kısa hasır eteklikli kızların dansı görülür: iki çift birbirine doğru kayarken eteklikli şarkıcı kızlar da el çırparak tempo tutmaktadırlar.

Yeni imparatorluk (İ.Ö. 1570 -1085) döneminde, Mısır'ın siyasal gücü, en büyük hükümdarları Amenofis 2 ve Thutmes 4 olan 18. sülale zamanında doruğuna ulaşır. Bu dönemde freskten küçük tablolara kadar pek çok resim yapılmıştır. Bu diziden iki ilgi çekici bütünü anacağız: Amon tapınağı yazıcısı Nakht'ın mezarı ve Thutmes 4'ün mülklerinin kahyası Menna'nın mezarı. Bu iki mezar, bağımsız bir sanatın bütün tazeliğini ortaya koyar. Sahneler prenslerin eğlencelerini, hizmetlerindeki zanaatkarların çalışmalarını, cenaze törenlerini gösterir. Nakht'ın mezarında, bataklıklar ortasında, papirüs kümeleri arasında kuş avı sahneleri ve yaban ördeklerinin korku içinde uçuşmaları görülür. Bir cenaze şöleni sahnesi, mandor çalan çırılçıplak bir kızla, iki yanında yer alan saydam keten giyimler içinde bir flütçü ve bir harpçi kızdan oluşan bir çalgıcı üçlüsünü gösterir. Menna'nın mezarı ayrıntılar bakımından daha zengindir ve bize buğday tarımı ile keten hasadının bütün evrelerini öğretir. Dua yerinin duvarlarında cenaze törenlerini, adak alayını, cenaze kayığı içinde Nil'de ilerleyişi ve Osiris'in ölünün ruhunu yargılamasını gösteren dinsel sahneler birbirini izler. Amenofis 3 zamanından kalma Teb valisi Ramose'nin mezarı ağlayıcı kadınları gösterir. Uzun keten giyeceklere bürünmüş 20 genç kadın, koro yöneticisi kadının düzenlediği yanıp yakılma adetini, ilerde Aiskhilos'un yazacağı dramlara yaraşır bir sahneye koyuş ve hareket uyumu içinde canlandırırlar. 

Ramses döneminde, Mısır süslemesi değişir ve firavunların Etilere karşı savaşlarını dile getiren savaş sahneleriyle ağırlaşır (İ.Ö. 1302 - 1290). Bu dönem biraz küstahça bir devboyutluluk anlayışının ağır bastığı Teb resminin son altın çağıdır. Kraliçe Nefertari'nin mezarı bu anlayışa tanıklık eder: Kraliçe satranç oynarken gösterilmiştir, başında altın uraeus vardır, boynunda değerli taşlardan bir kolye taşır, kulaklarında bilezik kadar iri altın halkalar vardır. Ölünün ölümünden sonra yaşaması için çok önemli portreler, mezar resimlerinin temel özelliği olarak kalacaktır: İsa'dan sonraki ilk yüzyıllarda Roma işgali altında bile, Fayyum'da yapılan portrelerde Nil kıyısında Eskiçağ sanatının son özgün örnekleri verilecektir.

20 Ocak 2015 Salı

Türkiye'de Paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik Çağda Resim


Türkiye'de paleolitik çağın mağara yerleşmelerine ait ilgi çekici veriler Kılıç Kökten ve Enver Bostancı gibi tarihöncesi uzmanlarınca keşfedilen, Antalya çevresindeki Karain, Beldibi ve Belbaşı mevkilerinde bulunmuştur. Adıyaman, Hakkari ve Van bölgelerindeki başka sitlerde de insan ve hayvan figürlü resimler ortaya çıkarılmıştır. Fakat Anadolu'da maden kullanılışından önceki çağa ait bugün bilinen en önemli kalıntı Konya yöresinde Çatalhöyük'te bulunan neolitik yerleşmedir.

Çatalhöyük; İ.Ö. 6.800'e kadar çıkan bu büyük yerleşme, içerde avlular etrafında gelişmiş dört köşe planlı oda kümelerinden meydana gelmiş bir köydür. Yapılar çevreye tamamen kapalıdır. İnsandan çok hayvana karşı korunma amacıyla ortaya çıkmış olabilecek bu yapı kümelerine ağaç merdivenler yardımıyla düz damlardan giriliyordu. Bugün Anadolu'da rastlanan ilkel yapı tekniğinden pek farklı olmayan bir teknikle, ağaç ayakların desteklediği kerpiç duvarlar ve toprak damları vardı. Oda gruplarının ortasında biraz daha büyük bir hacim, farklı dekorasyonu ile herhalde dini bir fonksiyonu karşılıyordu. Odaların kırmızı renklerle boyandığı anlaşılıyor. İbadet odasında ise boyalı dekora ek olarak, Tanrıça, Boğa başı, Leopar heykelcikleri bulunmuştur. Çatalhöyük'te birçok yerleşme katı vardır. 12. kat (İ.Ö. 6.800) ile 1. kat (İ.Ö. 5.700) arasında uzanan bir süre içinde yapılmış ve Yeni Taş Çağı'nın maddi kültürünü aydınlatan ilginç bulgular arasında obsidiyenden küçük taş aletler, bakır ve kurşundan yapılmış süs eşyaları, tarihi bilinen en eski dokuma örnekleri, basit dekorlu bir çanak çömlek, ağaç eşyalar vardır. Bu eşyanın sanat ürünü olarak kabul edilebilecek olanları genellikle dini amaçlıdır. Bunların başında Ana Tanrıça'nın pişmiş toprak ve taştan yapılmış figürleri gelmektedir. Özellikle Ankara'daki arkeoloji müzesinde bulunan bir tahta oturmuş toprak tanrıça figürü 14 cm'lik boyuna rağmen her yönüyle ele alınmış gerçekten anıtsal bir heykel niteliğindedir. Kült odalarındaki bu heykellerden başka, konutlar içinde de kullanıldığı anlaşılan hayvan heykelleri bulunmuştur. Duvarları süsleyen kırmızı, turuncu, siyah, beyaz renkli resimler ekseri tarihöncesi resimleri gibi av ve dinle ilgili konulardadır. Fakat bunların yanısıra doğal çevre verileri gözlemini yansıtan hayvan, böcek desenleri, soyut bir süsleme tasarımına ulaşıldığını gösteren geometrik motiflerle süslü frizlere de rastlanmaktadır. Bu verileriyle Çatalhöyük tarihi bilinen en eski Neolitik yerleşmeler içinde büyük bir önem taşımakta ve Anadolu'ya insanlık tarihinde özel bir yer kazandırmaktadır.

Resim, Çatalhöyük'te bulunan Ana Tanrıça heykelinden esinlenerek kendi yorumumdur. 
Siyah pilot kalem ve renkli stabilo.

19 Ocak 2015 Pazartesi

Tarihöncesinde Resim



Fransa'da bilinen en eski resimler, İsa'dan önce 15. binyıla doğru, son buzul döneminin Avrupa'yı bir avcılık iktisadı içinde yaşamaya zorladığı sırada ortaya çıkar. Bu resimler, üst paleolitikteki, yani günümüzden 30.000 - 12.000 yıl önceki Ren çağı mağaralarının duvarlarını süslemektedir. Bilim ilerledikçe, insanın homo habilis et erectus olarak tarihte belirme çağı giderek geri atılmakta olduğuna ve bu çağın bugün günümüzden 2 milyon yıldan uzak olduğuna inanıldığına göre, bu freskler bir başlangıç değil, daha kesin bir ustalık yolunda yapılmış bilinmeyen denemelerin sonuçlarıdır. Demek ki ilkeller sıfatı ancak göreli bir sıfattır.

Bu freskler genellikle çift çift biraraya getirilmiş hayvanları, bizonları, orok'ları, atları ve geyik türlerini canlandırır. Eskiden bunların, o çağ insanlarının sağ kalabilmelerinin tek koşulu olan avın verimli geçmesi için yapılmış büyü işaretleri olduğuna inanılıyordu. Bununla birlikte o çağda pek bol olan ren geyiklerinin bu resimlerde hemen hiç görülmemesi, oysa tersine, gergedan ve mamut gibi o çağlarda kaybolduğu sanılan pek çok türe bol bol rastlanması ilgi çekicidir. Üstelik resimlerin mağaralardaki dağılışı da, bu görüntülere daha çok atalardan kalma birer totem, kozmik bir ikiciliğin simgesi özelliği vermekte, bu da mağaraların ilkel tapınaklar olduklarını düşündürmektedir. Çünkü Leroi-Gourhan'ın tezi doğruysa, bu hayvan temsilleri, ilk çiftin simgeleri olabilirler; bizon ve orok dişi, at ve geyik erkek simgeleridir; bu mağaralar, geleneksel anlamlarına uygun olarak kabile dinine giriş yerleri olabilirler. 

Avrupa'da, İspanya ve Fransa'daki bir alana dağılmış yüze yakın mağara vardır. Alan, Dordogne ve Vézeré ırmaklarının kıyılarından başlayarak (Lascaux, Eyzies, ve Rouffignac sitleriyle), Garonne ırmağının kaynağına (Niaux'daki ünlü "siyah salon") ve Pireneler'in ötesinden Santander yakınında Ebro ırmağının ağzına (1879'da ilk bulunan mağara olan ünlü Altamira) kadar uzanır.

Bu resimleri yapan insanların ırkını da yaşama biçimlerini de belirlemek güçtür; çünkü kuşkusuz dinsel bir yasak nedeniyle kendi resimlerini yapmamışlardır. Ne var ki, Orta Paleolitik döneminden beri duvarlarda gerek tanrıya adak belirtisi olarak, gerek kimin yaptığını belirtmesi için -imza demeye cesaret edemiyoruz- insan eli izlerine rastlanır.

Bazı din adamları bu insanların yaşama biçimlerini ve ruhsal kavrayışlarını, onları Sibirya Yakutlarına ve Kuzey Amerika kızılderililerine benzeterek aydınlatacaklarını sanmışlardır. Bu üç ırkta da aynı şamanlık sahnelerine, aynı geviş getiren hayvanların -inek ya da bizon- dişilerini kurban etme adetine, aynı tüy başlıklara, geyik ya da kuş maskeli aynı erkek büyücü figürlerine rastlanır. Rahip Breuil eskiden duvar resimlerinin evriminde iki çevrim ve iki üslup görmüştü. Ama bugün, çizgisel resimlerden, Lascaux mağarasındaki yayma boyalı resme (büyük siyah boğa, küçük moğol atları, kuş başlı büyücü) ve Rouffignac'ta gergedan ve mamut frizleriyle ortaya çıkan çok renkli resme giden ağır bir evrim görmek daha mantıklı olur. Bu evrim, tavanı 18 m yüksekliğinde olan, vahşi bizonları büyük geyiğin ayaklarına doğru koşan, Altamira mağarasında (M.Ö. 12.500) sonuçlanır.

Bu fresklerin, kayanın yüzeyindeki en küçük dalgalanmayı bile izlemek yerine düz bir yüzeye yapılmış olsalardı çok daha ustaca görüneceklerine dikkati çekelim; neyse ki fotoğrafçılık sanatı bu yüzeyi düz gibi göstermeyi başarmıştır. Fresklerdeki gerçekçi sanat Fransa'da M.Ö. 8.000'e doğru kaybolup yerini önce mezolitik, sonra neolitik dönemin giderek soyutlaşan düşünce anlatımı resimlerine, yeni tarımcı ve çobanların ortaya çıkışına bırakır; bu anlatım biçimleri doğal olarak yazıya ulaşacaktır.

Bu arada Avrupa dışında mağara resimleri, İspanyol Doğu'sundaki Cogull kadınları frizinin de gösterdiği gibi, giderek daha geniş ve daha yeni dalgalar halinde yayılmaktadır. Bu freskler güneş ışığında küçük yüzeyler üstüne yapılmaktadır. Şemalaştırılmış sahneler halinde biraraya toplanmış küçük figürler, sözgelimi okla yapılan bir avı gösterir: ok, Pireneler'in Fransa yamaçlarında bilinmemektedir. 

Çok geçmeden neolitik insanı (M.Ö. 6.000 - M.Ö. 2.000), bir denizciler uygarlığının güneşe diktiği anıtlar olan megalitler yükseltecek, ren avcılarının hayvanlara dönük doğacılığının yerini alacak geometrik bir sanat uygulayacaklardır. Ne var ki, uygarlıklar zaman içinde birbirlerini izleseler bile, uzay içinde birarada yaşarlar. Mağaraların hayvanları işleyen sanatı, gecikmiş bir dal olarak İskandinav ülkelerinde, hatta Ural dağlarında ren, fok, balık resimleriyle devam etmiştir. Anadolu'da av sahnelerine, dinsel danslara, maskeli adamlara rastlanır. Neolitik çağın başında Magrib'in Sahra'nın, Rodezya'nın ve Avustralya'nın kayalara oyulmuş barınaklarında hala yer yer duvarlara resim yapma devam etmiştir.

Yakın tarihlerde, Fizan'da, Hoggar'da, Tasili'de ve Tibesti'de kalıntıları ortaya çıkarılan tarihöncesi Afrika sanatına ne değer biçilse azdır; bu sanat çok yoğun nüfuslu, uygarlıklarının en parlak dönemini M.Ö. 4.000 - 3.000'de yaşamış halkların eseridir. Bu resimler, fil, zürafa, manda, suaygırı, antilop gibi yeni hayvanlarla ve çeşitli insan tipleriyle bir çoban hayatından sahneler canlandırırlar. Buna Mısır sanatının başlangıcı ve anahtarı gözüyle bakmak pek yanlış olmaz; çünkü Mısır estetiğinin başlıca örneklerini kapsar: bir hayvanın boynuzlarını cepheden, başını profilden, ayaklarını bir tek yandan çizilmiş gösteren çarpık perspektif; perspektif düşünülmeden yayılarak sürülmüş renkler. Bu sistem binlerce yıl devam edecek, Kapadokya'daki kayalara oyulmuş bizans kiliselerinin (6. yüzyıl) fresklerinde bile rastlanacaktır.