25 Ocak 2018 Perşembe

Basit çizgiler


Yeni görsel tasarım trendlerinden biri de basitlik. Birkaç veya bazen tek renk ve az öge içeren kompozisyonların oluşturulması ya da doğada yakalanması izleyicinin ilgisini karmaşık tasarımlardan daha çok çekiyor. Buna video tasarımları da dahil; ilgili ögelerin dışında hareket, nesne ya da ayrıntı içeren, keskin ve parlak sınırları olmayan her şey izleyicinin ilgisini dağıtıyor. Sosyal medya, günümüz teknolojisinin de desteğiyle, beynin bu yöneliminin anlaşılmasında büyük rol oynadı. Beyin, diğer tüm organik oluşumlar gibi, enerji tasarrufuna gidiyor ve anlamaya çalışırken en az zorlanacağı seçeneği tercih ediyor. Halihazırda varolan bu evrimsel yönelimin daha belirgin şekilde açığa çıkmasını teknolojik gelişimin yarattığı bilgi bolluğunun (yazılı veya görsel anlatımlar ve bunların dijital kalitesi dahil) beslediğini söyleyebiliriz.

Dolayısıyla şu sıralar kitleye hitap etmek açısından moda “anlaşılmak”. Yarattığınız içerik ne kadar kolay anlaşılıyorsa ve sade ise kitle o kadar ilgi gösteriyor. Bunda popüler kültürün etkisi büyük ve tüketim tasarımcıları da toplumların basitliğe bu eğiliminden faydalanıyor. Yalnız, önce keşif ve fayda ekseninde ortaya çıkan bu strateji kültüre geri-besleme yapıyor. Sürümden kazananlar, istatistik biliminin de yardımıyla toplumdaki yaygın karakterin dinamiklerini çözüp, ürünlerini onlara göre onları da ürünlerine göre, en karlı biçimde sağıyorlar. Bilimsel araştırmalara göre güzellik algısı popüler imajlar tarafından da belirlenebiliyor. O sırada gündemde olan ve güzel olarak lanse edilen yüzlere benzeyen yüzler daha güzel olarak algılanıyor örneğin. Daha sonra moda değişiyor ve güzellik algısı değişiyor. Bu şekilde, tüketim kültürü kendisini sürekli canlı tutmakla birlikte, toplum da tüketim lehine kolayca manipüle edilebiliyor. Döngü gitgide basitleşmeye, temel, herkesin bildiği ögelerin tasarımlanmasına mı varacak? Bu daha ziyade anlaşılacak bir şey kalmadığını zannettiğimiz oranda bir basitlik tasarlandığı anda çok daha temel kabullerin, hatta içgüdülerin zihnimize kodlanması şeklinde gerçekleşiyor. Zizek, popüler kültürün bu zorunlu hilesini baskıcı desüblimasyon şeklinde adlandırıyor. Basit zihinsel kodların sürekli görsel akışı, farkında olmadan öğrenmeye, bu basit ögelerin birlikte oluşturduğu harita ise zihnimiz tarafından bazı mesajların bütünsel olarak algılanmasına yol açıyor. Kabullendiğimizin farkında bile olmadığımız bir fikri değiştirebilir miyiz?

İnsanların kolayca anlayıp hemen uygulayabilecekleri şeylere akın etmesini besleyen iki durum daha var: hız ve çokluk. Çok fazla insan hergün çok fazla şey yapıyor, yayınlıyor ve üretiyor. Aklımıza gelen en uçuk şey dahi birileri tarafından bir yerlerde çoktan gerçekleştirilmiş olabiliyor ve herkes her şeyden anında haberdar oluyor. Bu da insanda sürekli bir geç kalıyormuş hissi yarattığından herkes ortaya bir şeyler çıkarmak, bir işi yapıp bitirmek ve tüm dünyaya duyurmak adına adeta kendisini parçalıyor. Ve zorunlu olarak basit şeyler üretilmiş oluyor, zira kapsamlı ve ardında daha komplike bir zeka barındıran işlerin on dakika gibi bir eforla ortaya çıkması malesef mümkün değil. Bu toplumsal eğilimi gelecekçi biçimde yorumlarsak, aslında herkesin hızlı, çok sayıda ve basit veriler (görsel, fikir ya da herhangi bir içerik) üretmesi, tam da bilim kurgusal bir yapay zekanın istediği şey: doğanın evrimsel bir kendi bilincine erme hamlesi olan insan zekasının ve içgüdülerinin çözümlenmesi, böylelikle organik bilincin taklit edilerek matematiksel bir soyutlama ile yeni ve daha evrensel bir tanesinin örülmesi açısından önce en basit ögelerine parçalanması gerekir, dolayısıyla tüm bu basitleşen ve aceleyle kendisini en temel içgüdülerine kadar ortalığa döken tüketici toplumlar aslında harıl harıl kod yazıyorlar.

Bunun dışında basitliğin estetik halinde, elbette ki bir de doğaya dönüş özlemi var. Şehir hayatında, hayatın bir koşturmaca olduğu yanılsamasında adeta boğulmakta, ömrü sınırlı aciz göçebeler olduğumuz gerçeğinden koparak sistemin çeşitli algı manipülasyonlarıyla empoze ettiği misyonların bazen huşusu bazen ağırlığı altında kalmaktayız. Bu zihin bulanıklığı içerisinde bir şeyleri, en azından hayat ve hakikat konseptini anlayabilmek mümkün değil. Hayat karşımıza boş bir odada sessiz bir şekilde odaklanıp çözmeye uğraşabileceğimiz bir zeka küpü olarak gelmiyor, her ne kadar tam da böyle olsa da. Doğada her şey daha kolay anlaşılır durumda, bir anda çoğunlukla bir şey oluyor ve yaklaşık 3.2 milyar yıldır da genlerimize bu şekilde kodlandığından doğanın konseptine alışmakta çok zorlanmıyoruz. Şehir hayatında ise bir an içinde binbir hareket var, çoğu da zihinde gürültü oluşturmaktan başka bir işe yaramıyor.

Basitlikte yakaladığımız estetik algıyı, tüketici sistemin baskıcı desüblimasyonuna uğramadan, sahte içgüdülerin zihnimize kodlanmasına ve algı manipülasyonuna karşı bilinçle, lehimize çevirmek de mümkün. Kolay anlaşılmak ve anlamak, işleri karmaşıklaştırmamak kötü bir şey değil, bilakis medeniyet sandığımız tüketim kültürü meseleleri karmaşıklaştırmanın da çok ekmeğini yedi, olduğundan daha basitleştirmenin de. Ama hiçbir şey olduğu gibi görmenin yerini tutamaz. Olguları olduğu gibi, yalın gerçeğiyle algılamak için önümüzde hiçbir engel yok. Biraz cesaret ve dürüstlükle doğaya ve doğala yaklaşmak mümkün. Tabi doğayı ve doğalını unutmadıysak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder