13 Aralık 2013 Cuma

Schiller'in Estetik Görüşü


Schiller'in bütün düşüncesinde ahenkli ve kuvvetli bir insanlık idealini, hümanizmayı adım adım oluşurken izlemek mümkündür. Güzeli insan yetkinliğinin şartı ve sembolü olarak ortaya koymuştur. Yani ideal güzellik, ideal insanlıktan gelmektedir.

İnsanlık nedir? Schiller insanlıktan ne anlıyor? İnsan ruhunda birbirinden ayırt edilmesi gereken iki temel içgüdü (instinct) vardır; biri duyusal içgüdü (instinct sensible) veya olaysal benlik (moi phénomenal) öbürü ussal içgüdü (instinct raisonable) veya salt benlik art arda gelişi ile kendini belli eden, zamanın ve mekanın göreceliği (relativité) içinde yaşayan insandır. Salt benlik ise, göreceliği aşan insandır. Bu, zamana bağlı olmayan ve yalnız kendi olan, olaysal varlığının değişikliklerine, değişmeden tanık olan ve onları biçime sokan, düşünen ve eylemde bulunan özgür kişiliktir.


Bu iki içgüdü yalnız birbirinin karşısında değil, aynı zamanda birbirinin şartıdır;

"Bir şeyin yalnız biçimi bizde düşüncelerden başka bir şey uyandırmazsa o şey cansızdır, soyuttur. Buna karşılık o şeyin yalnız yaşamı bizi duygulandırırsa o şey biçimden yoksun demektir, yalnız izlenimdir. Bir şeyin canlı olabilmesi için, biçiminin duygumuzda yaşaması, yaşamının da düşünme gücümüzde biçimlenmesi gerekir. Bir şey için güzel dediğimiz hallerde bu daima böyle olacaktır."

Bu iki içgüdünün, biri diğerini yok etmeden denge halinde kalabilmesi; duyusal içgüdünün dünya ile mümkün olduğunca çok sayıda ilişkiler kurarak, biçimsel içgüdünün yani kişiliğin de aklın çalışmasını mümkün olduğu kadar yoğunlaştırması ve duyusal içgüdü karşısında özerkliğini sağlaması suretiyle mümkündür.

İnsanlığın ideali, insan bütünlüğünün gerçekleşmesi olduğu kadar, ölçü ve uyum idealidir. Sciller insanın bütün yetileri arasındaki güçlü uzlaşmayı ancak güzelliğin başarabileceğini söylüyor. İnsan ancak güzel bir şey karşısında bulunduğu vakit insanlığının tam sevgisine erecek, kendisini tüm olarak insan hissedecektir. Yalnız güzelliğin etkisiyle iki içgüdüsü anlaşacak, duyguları düşünceleriyle; duyularının çıkarları aklının yasalarıyla uzlaşacaktır.
Güzellik, iki içgüdünün veya madde ile biçim arasındaki dengenin karşılığı ise de gerçekte tam bir dengeye hiçbir zaman ulaşılamaz; daima birinin ötekine üstünlüğü görülür. Güzel, iki biçim olabilir: Yumuşatıcı güzellik (beauté amollissante) ve erkel güzellik (beauté energique). İdeal olan ikisinin uyumlu bileşimidir. Böylece güzellik, duyuların insanını biçime, düşünceye; düşüncenin insanını da maddeye ve duyuların dünyasına götürür.

Schiller Kallias adını verdiği tamamlanmamış eserinde Kant'ın ahlak görüşünden hareket ederek estetik yargının teorik akıl alanı ile ilişkili olmadığını, çünkü estetik yargının mantıksal bilgiye dayanmadığı gibi ereksel (teleologique) bilgiye de dayanmadığını, pratik akıl alanına girdiğini; estetik yargının ahlak yargısı gibi, pratik aklın biçimi ile uyumlu olması gerektiğini söyler. O da Kant gibi güzel nesnenin yalnız biçimi ile hoşa gittiğini, bu biçimin ahlak hayatının ilkesi olan özgürlüğün sembolü olduğuna inanır.

Ahlaki amaç, güzelliği meydana getirmediği gibi güzelliği engellemez de. Ama güzel olan nesne, sanatçının o nesneye soktuğu din veya ahlak düşüncesine rağmen, o düşünceyi gizleyebildiği ve kendiliğinden doğuyormuş, o nesnenin tabiatından özgür olarak geliyormuş kanısını verdiği oranda ancak güzel olacaktır.

Bir sanat eserine güzel dememiz onda bazı nesnel nitelikleri bulduğumuz içindir. Bu nesnel nitelik de Schiller'e göre düzenliliktir (régularité). Bir nesneye güzel dememiz için, düzenliliğin kendi özgürlüğünden fışkırdığı ve kendi varlığının iç ilkesinden meydana geldiği izlenimini vermesi gerekmektedir. Böyle olunca iç varlık ile dış biçim arasında salt bir uyum var demektir. Bunun aksine, biçimin kavramsal ve mantıksal bir görünüm aldığı bütün durumlarda, güzellik olmadığı halde sanatsal bir biçim vardır. Bahçıvan bir ağaca, bu ağacın tabiatına aykırı olan top biçim verirse güzellik yoktur.

Aynı suretle bir yapının bütün bölümleri o yapının kavramından meydana geliyorsa, yapı düzgündür ve ihtiyaca uygundur; ama özgür görünüyorsa yani onun biçimi bir amaç olmaksızın kendisinden çıkıyor izlenimi veriyorsa ancak güzeldir. Bununla beraber bir yapı hiçbir zaman tam olarak özgür görünmeyecektir; çünkü kapılar, pencereler, şömineler onun hangi iş için yapılmış olduğunu her zaman hatırlatacaktır. Aksine hissolunmaz surette değişen yılankavi bir çizgi güzeldir, çünkü hareketin kendinden doğduğu, özgürce yapıldığı görünümünü vermektedir. Erdemli bir eylem, ancak güzellikle, yani özgürlükle sevimli olur. Eğer bu eylem ahlak yasasının baskısı altında yapılmış görünürse ona değer verebiliriz, ama haz almayız.

Özgürlüğe karşı olan her şey, yalnız güzelliğe zarar vermekle kalmaz, ahlak alanındaki eylemlere de zarar verir. "Düzenli bir nesne karşısında, akıl o nesneye özgürlüğün biçimini vermek ve o biçimi idenin sembolüne dönüştürmek eğilimini gösterir." Güzelliğin var olması için, o şeyin aklımızı tatmin etmesi gerekir. Aklımız bir biçime düşünce katarak, duyumlarüstü bir anlam verebilirse ancak tatmin edilmiş olacaktır.

Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin

21 Kasım 2013 Perşembe

Ayna

18 Ağustos 2013 Pazar

Jouffroy ve Güzel Tanımı

Theodore Jouffroy güzel ve güzel duygusu üzerine görüşlerinin toplandığı Estetik Dersleri'nde ilkin şu iki noktayı belirtiyor: Güzelin her algısında iki öge vardır, dışımızda bir nesne, içimizde nesnenin meydana getirdiği bir olay. Bu olay ise bir yandan hoş bir duyumu, bir hazzı, öbür yandan da anlıksal (intellectuel) bir yargıyı (jugement) kapsamaktadır.

Jouffroy, metafizik bir sistem değil, psikolojiden esinlenen bir doktrin kurar:

Güzel şeyin bizde uyandırdığı hazzın (plaisir) nedeni, onun faydası (utilite) değildir. Fayda güzelin ilkesi olsaydı, onun ölçüsü de olurdu. Bütün faydalı şeylere güzel, faydasız şeylere de çirkin denilirdi. Ve çirkin bir şeyin faydalı, güzel bir şeyin de faydasız olmasına imkan bulunmazdı. Faydayı güzelin ilkesi sayan görüşe göre bir şey faydasını yitirdi mi, güzelliğini de yitirecek, yeniden faydalı oldu mu güzelleşecektir. O halde bir şeyin güzelliğini anlamak için onun faydasını hesaplamak gerekir. Oysa mesele hiç de böyle değildir. Bir şeyin güzelliğini meydana getiren faktörün, o şeyin faydasını pek az sağladığı bir gerçektir.

Güzel hazzının nedeni, ne yeniliktir, ne de alışkanlıktır (habitude). Yenilik hiç kuşkusuz haz kaynağıdır, merakı tatmin eder, onun verdiği izlenimin seyrine dalar, yeni olan şeyin keşfi insan için bir zaferdir. Fakat güzel, yeni olan değildir. Yenilik, hoş olsun veya olmasın, faydalı veya zararlı, güzel veya çirkin olsun, ilk defa gördüğümüz bütün şeylerin genel karakterinden başka bir şey değildir.

Alışkanlığa gelince, zıddı olan yeniliğe karşıdır. Bu bakımdan güzeli, biri yenilikle, öbürü alışkanlıkla tanımlayan iki görüşün uzlaştırılması imkansızdır. Güzel, hem alıştığımız hem yeni bulduğumuz bir şey olamaz.

Düzen de (ordre), orantı da (proportion) güzel`in uyandırdığı hazzı açıklamaya yetmez. Ama, faydalı şeyler nasıl varsa, öylece düzen ve orantının, güzellikle temel bir bağlantısı olmaksızın, güzel olan düzenli ve pek orantılı şeyler vardır.

Birlik (unite) ve çeşitlilik (variete) de güzelliğin ilkeleri olmaksızın onun şartlarıdırlar. Bunlar güzeli daha iyi belirtmek için temel araçlardır. Bunun kanıtı da bize çirkin görünen son derece "bir" ve "çeşitli" nesnelerin bulunuşu, öbür yandan da birliği ve çeşitliliği pek bulunmayan başka nesnelerin de bizi güzel gibi etkilemesidir.

Fikirlerin çağrışımı da güzel'in ilkesi değildir. Bununla birlikte sanatçı onu hesaba almak zorundadır.

Jouffroy'nın estetik sistemi iki kavrama dayanmaktadır: Sembol ve Sempati.

Her nesne (objet) her fikir bir noktaya kadar semboldür. Genel olarak sembol, üzerimizde bir izlenim meydana getiren şey anlamına gelmektedir, bu izlenimin devamı da bizde, bazı fikirler uyandırır ki bunlar da farklı fikirlerin uyanmasına sebep olur. Mademki her şey görmediğimiz bir şeyin fikrini uyandırıyor bizde, o halde her şey semboldür. Fakat açık semboller olduğu gibi, daha az açık ve anlaşılmaz semboller de vardır. Her varlıkta, canlı ve cansız her nesnede esasında kuvvet ve ruh dediğimiz şey vardır. Sembol, Jouffroy`nın "görülmez" (invisible) dediği bu kuvveti açık veya belirsiz bir tarzda ifade eder. Algıladığımız her şey, kuvvetin sonucu olduğundan, onun ifadesidir. Dünya, kuvveti ifade etmek itibariyle,  ancak sanatçı için bir değerdir. Güzelliğin ilkesini ifadede (expression) aramak gerekir. Ama madde, kuvveti sarıp kuşatmaktadır. Sanatçı, varlıkların maddiliği (materialite) içinde gizli kalan "görünmeyen"i nasıl kavrayabilir? Sempati ile, yani tabiat analojisi ile, diyor Jouffroy. Öyleyse sanatçı, semboller arasındaki kuvvetle kaynaşarak onu ifade edecektir. Biz de sanatçının görünmeyeni ifade ettiği sembolik eserle kaynaşmalıyız. Jouffroy düşüncesini şöyle tamamlıyor:

 "Estetik heyecanın doğması için, kuvvetin kuvveti anlaması, ruhun ruha rastlaması yetmez, ayrıca ruhun ruhla tabii işaretlerle mutlak suretle anlaşması, tabii semboller arasında kuvvetin kuvveti anlaması gerekir. İnsanı yalnız açıklamak gerekmez,  onu ifade etmek de gerekir."

Görünmeyen`i belli eden güzel, sempati uyandırır, çirkin ise antipati. Yüce, hem sempati hem de karşıt duygular uyandırır. Aynı zamanda hem çeker hem de iter. Zarif (le joli) ise karışık olmayan saf bir sevgi uyandırır.

Temel estetik duygu, sempati duygusudur. İnsan ruhu tabiatta gördüklerine sempati duyarak onlarla kaynaştığı için onları yeniden ortaya koymak ve tekrarlamak eğilimindedir.

Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Aristo ve Estetik

Aristo`nun güzel tanımlaması,

Aristo`nun realite anlayışı, nedensel araştırmaya, gerçek ilme dayanır. Güzelliğe de hem özne hem nesne yönünden incelenebilir bir kavram olarak yaklaşır.


Güzel, nesnel olarak incelenirse başlıca alametlerinin düzen (ordre), simetri ve sınırlılık (determination) olduğu görülür. Bunlar matematik ilminin de başlıca konusudur. O halde "güzel" matematiğin araştırma alanına girer.


"Çeşitli parçalardan birleşmiş olan bir varlık veya bir şey ancak belli bir düzen içerisinde yerleşmiş oldukları ölçüde güzel olabilirler. Ayrıca bunların keyfe bağlı olmayan bir boyutu da olması gerekir. Çünkü güzel, düzene ve büyüklüğe dayanır. Bundan çıkan sonuç şudur ki, güzel bir varlık aşırıca küçük olamaz, çünkü görünüm bir anda olup bittiği için onu ancak belirsizce görebiliriz. Güzel bir varlık aşırı bir büyüklükte de olamaz. Çünkü bu defa da onu toplu olarak kavrayamayız." der Aristo.


Simetriye gelince, Aristo bununla uygun bir orantıyı kasteder. Orantı, tam-orta (juste-milieu) dır. Filozof vücuttaki tenasüp yokluğunu - ahenksizliği bir hastalık, bir zayıflık ve çirkinlik olarak niteler. Vücuttaki soğukluk, sıcaklık, nemlilik, kuruluk gibi hallerin tenasüpsüzlüğü hastalıktır. Zayıflık, türdeş kısımların, çirkinlik de organların orantı yokluğudur. Tersine, ahenk sağlıktır, kuvvettir, güzelliktir.


Aristo, bedende ve yapılan işlerde her zaman simetriyi, juste-milieu`yü buluyor. Yani iki uç arasındaki orta. Fiziki niteliklerden, eylemlerden, tutkulardan, siyasal kuramlardan hep bunu istiyor. "Tam orta" ile "maksada uygunluk" arasında anlam açısından pek büyük bir fark olmadığını söyleyebiliriz.


Aristo "Poetika"sında çok küçük şeylerle çok büyük şeylerin güzel olamayacaklarını söyler. Yerinde olan bu görüşe göre küçük insanlar orantılı olabilirler ama onlara güzel denilmez. Sözgelimi tenasüp bakımından kusursuz bir cüce güzel sayılmaz. Çocuk da, ne kadar cana yakın olursa olsun ona güzel demek doğru olmaz. Aristo bu görüşüyle güzelliğin "olgunlukla" ilişkili olduğuna işaret etmektedir.


Aristo`ya göre insan tabiatı taklit eder, yalnız bu taklit görünüşle yetinmez. Sanatçı eşyayı ya "olduğu gibi" ya "olması gerektiği gibi" gösterebilir, tabiatın eksik bıraktığı yerleri, tabiatın izlediği yönde ne kadar iyi tamamlayabilirse eser o oranda güzeldir.


Düzen, birlik, taklit ve özellikle idealizasyon, estetiğin başlıca zihni unsurlarıdır.


Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin

13 Ağustos 2013 Salı

Croussaz ve Güzellik Kavramı


J. P. De Croussaz,

Lousanne Akademisi`nde felsefe ve matematik profesörü olmasının da etkisiyle güzel sorununa bu iki ilim dalının etkisiyle yaklaşır, sorunu kartezyen bir metotla ele alır.


"Bu güzeldir diyenler, bu sözün bir nesne ile hoş duygular veya beğenme fikirleri arasında bir ilişki bulunduğunu ifade ettiğini görecekler ve `bu güzeldir` demenin, beğendiğim veya zevk aldığım bir şeyi görüyorum demek olduğu noktasında birleşeceklerdir."


Bu satırlar gösteriyor ki De Croussaz, güzeli tanımlamak için psikolojiye dayanmaktadır.  Düşüncelerin ve duyguların estetik yargıda karşılıklı payları vardır, kimi zaman duygular uyuşum halindedir ve nesne iki bakımdan, rasyonel ve duygusal (affectif) bakımlardan güzel denmeye layıktır, ama kimi zaman düşüncelerle duygular uyuşmaz. Böyle olunca da aynı nesne bir bakımdan hoşa gider, başka bir bakımdan hoşa gitmez. 


De Croussaz için beğeni, kendiliğinden olan (spontane) bir akıldır, sezgisel (intuitive) bir akıldır. "Sağbeğeni, aklın onayacağı şeyi, bize ilkin duygu ile beğendirir. Kötü beğeni, tersine aklın onayamayacağı şeyi bize beğeni ile duyurur."


Güzel olan şeyin özelliklerine gelince De Croussaz`ın eski "çeşitlilikte birlik" formülünü biraz gençleştirerek tekrarladığı görülür. Ona göre çeşitlilik (variete), biçim birliği (uniformite) ile, düzen ve orantı ile hafifletilmelidir. Buna rağmen De Croussaz hiçbir yenilik göstermemiştir. Ama güzel`i, bütün parçaların tek bir amaca olan ilintisinde araması, üzerinde durulacak bir noktadır. Güzellik hakkındaki bu finalist görüşü ilkin mimariye, sonra öbür sanatlara ve tabiata, hatta insana vurgular. De Croussaz`a göre, "İnsan vücudu, yaşamak emirlerini yerine getirmek için yapılmıştır. Bu dört amaçtan birine varmada payı olan her şeyin, vücudun yetkinliğini gerçekleştirmede payı vardır ve bu düzenlemelere (dispositions) uygun düşen her şey, birkaç sahte ilke ile önlenmemiş olan akla ve duyulara güzel görünmelidir."


Kadın süsleri sorununu da gözden geçiren De Croussaz, "Kusurları gizleyen veya gerçekten güzel ve dikkate layık olan şeyi daha da elverişli olarak gözlerin önüne seren süsler, ayrılmış oldukları amaca varmışlardır. Ama ters bir izlenim uyandıranlar maskaralıktır, hiçbir şeye yaramayan süsler de gülünçtür." der.


Bu matematikçi filozof, aynı zamanda ince bir psikologdur da. İçte olup bitenlerin analizi ile, ilginç bir buluş olan "güzel`in izafiliği"ni açığa vuruyor. Fakat doktrini gereği, güzelliğin öznel olamayacağı ilkesini önceden benimsediği için güzelliğin bu izafiliğini (relativite) eğitim ve yaratılış farklılığında görerek, düşüncesini şöyle açıklıyor, "Biri için güzel olanın bir başkası için güzel olmamasına şaşmamalı. Bu, güzelliğin hayal olduğunu işaret etmez. Buradan, sadece güzelliğin bir öznede, bir başka öznede olduğundan daha gizli, anlaşılması daha güç olduğu sonucu çıkar."


Kaynak: Estetik Doktrinler - S. K. Yetkin

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Leucojum aestivum


Göl soğanı

Amaryllidaceae familyasından, alzheimer ve çocuk felci tedavisinde kullanılan bir bitki.

Galantamin, tazettin ve likorein alkaloidlerini taşır.

Birkaç yıllık otsu bir bitkidir. 60 cm yüksekliğe kadar ulaşır. Toprak altında soğan oluşturur. Bitkinin tabanında üç ila beş arası sayıda doğrusal biçimli, yaklaşık 50 cm yükseklikte ve 2 cm eninde yapraklar bulunur.

Çiçeklenme döneminde, farklı boylardaki saplar üzerinde en fazla üç ila yedi çiçek vardır, böylelikle benzer bir akrabası olan Leucojum vernum'dan ayrılır. Çan şeklindeki hermafrodit çiçekler 3'ün katı sayıdadır ve L. vernum'dan daha küçük olarak 1-1,5 cm büyüklüktedir. Aynı biçimdeki, uçlarında yeşil renkte karakteristik bir leke taşıyan 6 beyaz petal ve 6 serbest stameni vardır.

Boğumlu ve hipogin ovaryumun çiçeklenme zamanı yaz öncesidir. Mart'tan Mayıs'a kadar çiçek verir. Meyve çok sayıda siyah tohum içeren bir kapsuladır.

Bitkinin bütün kısımları içerdiği Likorin ve Galantamin gibi alkaloitler dolayısıyla zehirlidir.

30 Temmuz 2013 Salı

Elaeagnus angustifolia



Kuş iğdesi

Rus zeytini adıyla da bilinir. Kökleri nitrojen tutabilen bir çalıdır.

Kurutulmuş meyve tozu İran'da sütle karıştırılarak romatoid artrit ve eklem ağrıları için kullanılır.

Yaprak döken bir türdür, sık dallanmış, yüksekliği 2 metreden 5 metreye nadiren 7 metreye ulaşan, dikenli bir çalı veya çoğunlukla geniş tepeli küçük bir ağaç şeklindedir. Genç dallar ve tomurcuklar gümüşsü, temizlenebilir bir kılıf görevi gören gümüş renkli sık koruyucu tüylerle kaplıdır.

Bu tür biçimlendirici budamaya dayanıklıdır, budama sonrasında sık çitler oluşturur ve iyi bir rüzgar koruyucu görevi görür. Set kuvvetlendirici olarak ve kumulların önüne kayma engeli gibi de dikilir. Sadece hava kirliliğine az duyarlı değil, topraktaki her tür tuzun yüksek konsantrasyonlarına da dayanıklıdır. Yine de özellikle ilkbaharın sonlarındaki güçlü donlara dayanamaz.

Doğuda kurutulmuş, fındık tadındaki meyveleri besin olarak tüketilir. Kültür ortamında meyveler 2 cm uzunluğa, 1 cm kalınlığa ulaşabilir. %10-15 arasında protein içerirler ve glikoz, fruktoz, potasyum ve fosfor açısından zengindirler.

Çiçeklerin hoş kokulu maddeleri parfüm endüstrisinde kullanılır. Çiçekler kısa saplıdır ve her dalın aşağı kısımlarında yaprak koltuğunda tek olarak ya da ikişer-dörder arası sayıda bulunurlar. Hermafrodit ya da salt erkek çiçeklerin çapları 1 cm kadardır, taç yaprakları yoktur. Çiçek zarflarının iç kısmı açık sarı, dışı gümüşsü tüylerle kaplıdır.

Meyveler yoğun aromalıdır ve yenilebilir. Meyvelerin olgunlaşması Temmuz'da başlar. Bitki, Orta Avrupa'da daha seyrek meyve oluşturur.

Arılar ve diğer zar kanatlılar için çiçekleri verimli bir kaynaktır.

Kehribar renkli balı yoğun aromalıdır.

Desen: Teknikler


Desen çalışmaları genellikle iki türde yapılmaktadır:

1. Çizgiye dayalı teknikler; Bu tür çalışmalarda sadece çizgiden faydalanılır. Çizginin sade ve anlamlı olması önemlidir. Modelin ışık gelen yerlerini açık ve ince, ışık almayan yerlerini koyu ve kalın çizgilerle belirtmek desene güzellik ve anlam kazandırır. Böylece desende hacim sağlanmış olur.


2. Lekeye dayalı teknikler; Bu tür çalışmalarda konunun derinlik kazanması için çizgilerin yanı sıra modelin ışık alan kısımlarına açık, gölge olan kısımlarına da koyu tonlar konur.


Deseni boyama tekniklerini de şöyle sıralayabiliriz;
 1. Suluboya tekniği
 2. Guaj boya tekniği
 3. Yağlı boya tekniği
 4. Pastel boya tekniği

Desen: Çizim araçları

 Bir nesnenin ya da bir figürün biçiminin, çizgi ve daha çok ışık-gölge değerleriyle, bir yüzey üzerinde çoğunlukla renkleri verilmeden betimlenmesidir. (bkz: karakalem desen)

Desen çiziminde kullanılan araç-gereçler;

-Her türlü çizim yüzeyi (kağıt, tuval, kumaş, tahta v.b.)
-Çeşitli kalemler;

1. Kurşun kalem; yazı yazmakta da kullanılan HB kalem. Daha çok desene ilk başlayanlar için elverişlidir.


2. Karakalem; yumuşak resim kalemleridir. 2B, 3B, 4B, 5B, 6B, 7B gibi numaraları vardır. Desen çizimleri için çok uygundur. Çabuk dağıldıkları için çizim yaparken el temasından kaçınılmalıdır. Çizilen yerlerin üzerine bir kağıt konulursa elimizin hareketi sonucu çalışma yaptığımız kağıt kirlenmez.


3. Füzen; bir çeşit kömür kalemdir. Kağıt üzerinde fazla dayanıklı değildir. Çabuk silinir. Çalıştıktan sonra üzerine koruyucu sürülmelidir.


4. Flomaster; keçe kalem, ispirtolu kalem, gazlı kalem diye de isimlendirilir. Silme imkanı olmadığı için dikkatli çalışılmalıdır.


5. Sangin; kiremit renginde bir kalemdir. Kurşun kalem gibi kullanılır.


6. Çeşitli mürekkepler; dolma kalem ve çini mürekkepleri de desen çalışmalarında kullanılır.


Mürekkeple yapılan çalışmalar genellikle üç teknikle olur;

 a. Tarama resim (mürekkep ve tarama uçları ile)
 b. Siyah-beyaz resim (mürekkep suluboya ve fırça ile)
 c. Lavi resim (çini mürekkebi ve fırça ile)

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Corchorus olitorius



Yahudi ebegümeci

Genç sürgünleri sebze olarak kullanılır.

Gövdesinden jüt denilen bir lif elde edilir.

Hindistan ve tropiklerde yetiştirilen, 1-2 cm yüksekliğinde, bir yıllık bitkilerdir.

Morfolojik açıdan:

-Yapraklar; ovat lanseloat, lamina tabanında iki yatay uzantıya sahip,

-Çiçekler; yaprakların koltuğunda, bir veya iki tane,

-Meyve; silindirik, uzun bir kapsula şeklindedir.

Jüt lifi biyolojik olarak %100 ayrıştırılabilir ve yeniden değerlendirilebilir olması bakımından çevre dostudur. Altın ve ipeksi ışıltıya sahip doğal bir liftir. Bitki saplarının yüzünden ya da iç kabuğundan elde edilen en ucuz sebze lifidir. Pamuktan sonra kullanım, küresel tüketim, üretim ve ulaşılabilirlik koşulları bakımından en önemli sebze lifidir. Elastik gücü yüksek, uzayabilirliği düşük ve daha iyi nefes alabilir kumaş sağlar. Bu bakımdan jüt, büyük ambalajlı tarımsal emtia olmak üzere çok uygundur. Yüksek kalitede endüstriyel iplik, kumaş, ağ ve çuval yapmak üzere elverişlidir. Ambalaj, tekstil, tekstil dışı, inşaat ve tarım sektörleri için ham madde olarak kullanılabilen en fonksiyonlu doğal liflerden biridir. Jütün başlıca kullanımı ham pamuk balyalarını sarmak için kumaş yapımı, çuval ve kaba kumaş yapımıdır. Lifler aynı zamanda perde, sandalye örtüsü, halı, kilim, kendir bezi dokumalarına da katılır. Jüt, bu kullanımlarda sentetik materyallerin yerine geçerken, sentetiklerin kullanıma uygun olmadığı bazı alanlarda da jütün biyolojik olarak ayrışabilir doğası avantaj sağlamıştır. Bunlara örnek olarak ağaç fidanlarını dikmek için kullanılan kaplar verilebilir, bu kaplar bitkiyle birlikte kalır ve böylece kökler ve toprak zarar görmemiş olur, ayrıca jüt kumaşı bitki örtüsü oluşurken erozyonu önlemeye de yardımcı olur.

Jüt için dünyadaki en iyi kaynak Ganj Deltası'ndaki Bengal Delta Ovası'dır.

Jütün avantajları iyi yalıtım ve antistatik özelliklerinin yanısıra düşük ısıl iletkenliğe ve makul nem kazanımına sahip olmasıdır. Akustik yalıtım ve deriyi tahriş etmeyen imalat gibi avantajları da vardır.

Jüt diğer liflerle karıştırmaya da uygundur. Doğal kaynaklı liflerin talebi artarken, pamukla karıştırılabilen jüt ve diğer doğal liflere talep de artıyor. Bu talebi karşılamak için doğal lif endüstrisindeki bazı üreticiler imalat sistemlerini modernize etmeyi planlıyor. Jüt yün ile de karıştırılabilir. Jütün sodyum hidroksit ile muamelesi liflerin kıvrım, yumuşaklık, esneklik ve görünüşünü düzeltir, yün ile iplik haline getirilmesine yardımcı olur. Sıvı amonyağın da jüt üzerindeki etkileri benzerdir.

Kırışıklık direnci, gevreklik, güneşte sararma gibi dezavantajlar da bildirilmiştir. Ancak, kumaşların hazırlanmasında hint yağı kullanılması daha az sararma ve ağırlık kaybı ile sonuçlanır, hem de kumaş boyasının parlaklığını artırır.

Jüt ıslakken gücü azalır ve nemli iklimlerde mikropların hedefi haline gelir.

Jüt, gevreklik ve sertliğinin azalması için enzimle işlenebilir. Enzimle bir kere muamele edilmiş jüt çuha çiçeği ekstresinden elde edilebilir doğal boyalara afinite gösterir.

Bitkinin böcek ilacı ve gübre ihtiyacı azdır.

Jüt, özellikle kazaklar ve iç giyim olmak üzere giysi üretiminde de kullanılıyor. Yumuşak kumaş yapısı vücut için konforludur.

Lifler tek başına ya da başka tip liflerle sicim ve halat yapmak üzere kullanılır. Bitkinin kaba dip kısımları ucuz kumaş üretiminde kullanılır. Diğer taraftan jütün iyi ipliklerini ayırıp suni ipek üretmek de mümkün. Jüt lifleri kağıt hamuru ve kağıt yapımında da kullanıldığından ve kağıt yapımı için çoğunlukla odun kullanılması orman tahribatını artırdığından, jütün önemi bu alanda da artabilir.

Jütün ev tekstilinde pamuğun yerine veya onunla kombine olarak kullanılmasının da birçok avantajı var. Lifleri güçlü, dayanıklı, renklendirilebilir ve ışığa duyarsızdır. UV koruması, ses ve ısı izolasyonu, antistatik özellikleri ev dekorasyonunda jütü akıllı bir seçenek yapıyor.

Bundan başka, jüt 4-6 ayda yüksek miktarda selüloz içeriğine ulaşarak büyüyebilir, gövdedeki odunsu özden ya da parenkimadan elde edilen bu selüloz dünyanın odun ihtiyacının çoğunu giderebilir. Jüt sanayileşmenin yol açtığı orman tahribatını önleyebilecek en iyi mahsullerden biridir.

Jüt tohumdan başlayarak liflerine kadar, liflerinin birden çok kez yeniden işlenebilirliğiyle en çevre dostu liftir.

Nijerya'da bitkinin yaprakları ewedu denen, tatlı patates, balık veya karides gibi malzemelerle birlikte çorba yapımında kullanılmak üzere hazırlanır. Yapraklar çorbaya konulmadan önce köpük verene ya da yapışkanlığa kadar ovulur. Aynı şekilde, Uganda'nın kuzeybatısında yaşayan Lugbara halkı bu yaprakları çorba olarak tüketir, Lugbara klanlarından Ayivu için ise jüt aynı zamanda bir totemdir.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Hibiscus esculentus



Bamya, Okra

Genç meyveleri sebze olarak kullanılır.

Müsilaj taşır.

1898'de bitkinin diüretik özelliklere sahip kısımları rapor edildi. Diyabeti kontrol etmek için çare olarak okra ekstresini hedef alan bazı çalışmalar da geliştiriliyor.

Oksalik asit, bamya da dahil birçok bitkide doğal olarak oluşan renksiz bir organik asittir. Bamya %0,05 g oksalik asit içerir. Oksalik asidin toksisitesi böbrek yetmezliğine yol açmasından kaynaklanır; böbrek taşlarının ana bileşeni olan katı kalsiyum oksalat'ın çökmesine yol açar. Oksalik asit, aynı zamanda eklemlerin içinde benzer tortu oluşumları sebebiyle eklem ağrılarına da yol açabilir.


Morfolojik açıdan;

-Yapraklar; 10-20 cm uzunluğunda, geniş, palmat ve 5-7 lobludur.

-Çiçekler; 4-8 cm çapında, petaller beyazdan sarıya doğru renklenmiş ve 5 tane, sıklıkla her petal tabanında kırmızı ya da mor lekelere sahiptir.

-Meyve; 18 cm kadar, çok tohum içeren bir kapsuladır.

Türleri tek yıllık veya çok yıllıktır, 2 m'ye kadar uzarlar. Tropik ve sıcak iklimli bölgelerde, lifli meyveleri ve yuvarlak, beyaz tohumları için yetiştirilir. Dünyada sıcağa ve kuraklığa en dayanıklı sebze türüdür fakat don tohum zarflarına zarar verebilir. Ekim için tohumlar 1-2 cm derinliğe gömülmek üzere bir gece önceden ıslatılır. Filizlenme 6 gün ila 3 hafta arasında gerçekleşir. Fideler yeterli suya ihtiyaç duyarlar. Tohum zarfları hızlıca liflenir, odunlaşır ve yenilecek hale gelir, bunlar meyveler tozlaşınca bir hafta içinde toplanmalıdır. Meyveler olgunlaşmamış olarak toplanır ve sebze olarak tüketilir.

Bütün bitki yenilebildiğinden, yapraklar da salatalar içinde pişmemiş olarak yenilebilir.

Okra tohumları kavrulabilir ve kahve için kafeinsiz içerik oluşturmak üzere öğütülebilir.

Karayip adalarında okra çorba içinde yenir. Haiti'de ise pirinç ve mısırla birlikte pişirilir ve et için sos olarak da kullanılır. 19. yüzyılın sonlarına doğru Japon mutfağında da soya sosuyla ya da yağda kızartma olarak servis edilen popüler bir sebze haline gelmiştir.

Bitkinin ürünleri müsilajlıdır, tohum zarfları pişirildiğinde yapışkan ya da balçık kıvamında maddelere dönüşür; kullanılabilir formda çözünür lif içerirler. Bazıları bamyayı bu şekilde pişirirler, bazıları ise yapışkanlığı minimize etmeyi tercih ederler. Bunun için tohum zarflarını bozmadan kısa sürede pişirme yapılabilir. Birkaç damla limon suyu, domates ya da sirke gibi asidik içeriklerle pişirme de bu işi görür. Alternatif olarak tohum zarfları bamya çorbasındaki gibi ince dilimlenerek müsilajını salana kadar uzun süre de pişirilebilir. Olgunlaşmamış meyvelerin turşusu da yapılabilir.

Suriye, Tunus, Mısır, Bosna, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, İran, Irak, Lübnan, Türkiye ve Yemen'de ve Filistin, Kıbrıs ve İsrail dahil olmak üzere Orta Doğu'nun diğer kısımlarında bamyanın et ve sebzelerle hazırlanan türlü içerisinde yaygın kullanımı vardır. Batı Asya mutfağında genellikle genç bamya sürgünleri kullanılır ve iyi pişmiş tercih edilir. Hindistan'da ise hasat, genç bamya sürgünlerinin ve tohumların daha da geliştiği geç bir dönemde yapılır.

Hindistan'ın güneyinde, okra 1/4 inç kalınlığında küçük halkalar şeklinde doğranır ve tuz ile acı biber tozuyla yağda kızartılarak lezzetli bir köri sosu yapılır.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

Vinca minor



Küçük cezayir menekşesi

Apocynaceae familyasından, toprak üstü kısımları vinkamin alkoloidi içeren bir bitki.

Vinkamin, tansiyon düşürücü etkiye sahiptir. Başlıca beyin damarları hastalıklarında kullanılır.

İstanbul ve Bolu civarında rastlanır. Sürünücü gövdesi noduslarda köklenen alçak bir çalıdır.

Bütün kısımları zehirlidir. 40'tan fazla alkaloit içerir. Toplam alkaloit yüzdesi %0,2-0,7 arasındadır. Ana etken maddeleri Vinkamin, Eburnamenin'dir.

Önceden birçok hastalığın tedavisinde şifa verici olarak kullanılırdı, fakat 1987'de bitkiye ait tüm preparatların kullanılabilirliği geri çekildi. Hayvan deneyleri bitkinin ana alkaoitten kaynaklanmayan fakat yan maddelerin sebep olduğu kan hastalıkları oluşturduğunu gösterdi. Bitki, tıbbi ilaç olarak artık reçetelenemiyor. Bitkiden yahut sentetik olarak elde edilmiş Vinkamin ve homeopati preparatları ise bu yasağın dışındadır; bunlar serebral dolaşım bozukluklarında kullanılır.

Morfolojik açıdan;

-Yapraklar; gövde üzerinde karşılıklı dizilmiş, oval şekilli, tam kenarlı, derimsi, koyu yeşil ve sırt tarafında sarı renk hakimdir. 4 cm uzunluğundadır. Yaprak sapı tabandan çıkar.

Bitki Mart'tan Haziran'a kadar çiçek açar, Haziran'dan Temmuz'a kadar meyve verir.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Nymph



Nymphler yunan mitolojisinde dağlarda, kırlarda, ormanlarda, akarsularda yaşayan peri kızlarıdır. Bir çiçeğin üzerinde esneyerek uyandığını resmettiğim bu çizgi varlığın, çizim bittikten sonra nymph sınıfına girdiğini düşündüm. Çiçekler ve baykuş da onun gibi doğaçlama olarak ortaya çıktı. 

A4 kağıt. Karakalem resim.